Muhammed Güneş

Muhammed Güneş

Mail: muhammedgunes@gmail.com

KIRDA VE KENTTE SOSYAL DENEYİM

Sosyal bilimlerde kent incelemeleri merkezi bir konum işgal etmese bile önem teşkil eder. Tönnies, Simmel, Mumford, Bookchin, Lefebvre, Sennett, Harvey ve Goffmann gibi birçok teorisyen kent konusuna odaklanırlar. Weber, Durkheim, Marx gibi klasikler ve günümüz sosyologları ise kent içinde cereyan eden hadiseleri analiz etmişlerdir esasen. Modernizme ve kapitalizme dair her inceleme ve eleştiri kent içindeki insanın durumunu analiz eder. Bizlerde kent içinde nefes alan insanlar olduğumuza göre evvela kent ortamını düşünsel bir irdelemeye tabii tutmalı ve onu anlamaya çalışmalıyız. Fakat bu derinlikli ve çetrefilli meseleyi bir yazıda her yönüyle ortaya seremeyeceğimizden ilk temeller üzerine akıl yürütmemiz daha makul olacaktır. Örneğin kentin nasıl bir sosyal alan olduğunu onun kırla karşılaştırılması üzerinden dikatomik bir şekilde anlamaya çalışmak makul olabilir. Bu yüzden buradan başlayalım.

 

 

 

 Kırsal alan geniş bir yer işgal etmez. Daha doğrusu  insanın kırsal mikro yaşam alanı kente göre dardır. Bir köy ve kasaba kilometreleri bulan geniş bir alana yayılmaz, alan sınırlıdır. Dolaysıyla yerleşim ve nüfus da buna göre sınırlı olur. Sayısı en fazla binleri bulan bir insan nüfusu vardır kırsal alanda. Yerleşim ve bina sayısı da sınırlıdır. Bina sayısı azdır ve her evde geniş bir aile bulunur. Insanın ilişkide olduğu insanlar da sınırlı ve belirlidir. Küçük bir alan vardır ve sürekli birbirleriyle ilişki içinde olan az sayıda insan vardır. Dolayısıyla böyle bir sosyal ortamda katı ve sınırları kesinkes belirli normlar ve kurallar vardır. Hemen herkes aynı inançları, kültürü, alışkanlıkları, söylemleri ve düşünceleri paylaşır ve hemen herkes aynı mesleğe sahiptir. Bu ortam hem ekonomik hem örgütlenme hem kültür hem de dış ilişkiler konusunda tek yönlüdür. Herkes herkesi bilir ve herkes herkese tahammül eder. Alternatif bir ortam olmadığı için herkes birbirine mecburdur ve her tür sosyalleşme aynı alan içerisinde cereyan eder. Sıcak ve sosyal bir ortamdır burası fakat insanlar birey olamazlar. Tekil algılar ve hazlar sınırlanır. Kişi bir diğerine benzemek zorundadır. Farklılıklar çok azdır.

 

 

 Buna karşın kent ortamı geniş bir alana yayılır. Onlarca kilometre boyunca binalar, yapılar ve beşeri alanlar vardır. Şehrin nüfusu kimi zaman 10 milyonları bulabilirken en az 10 binleri bulur. Böyle bir ortamda insanın birçok farklı alternatifi olur. Sınıflar, meslek kulüpleri, akran ortamları vesaire oluşur. Kişi kendi bireysel özelliklerine göre alternatif bir sosyalleşme alanı yaratabilir veya böyle bir ortama dahil olabilir. Normlar ve sınırlar belirgin değildir. Öyle olsa bile onları yok sayabileceğiniz alanlar mevcuttur. Kent ortamında insanın ilişki kurabileceği insan sayısı ve sosyalleşme alternatifleri artarken bir ilişki veya sosyalleşme biçimi zorunlu olmaktan çıkar. Üstelik köydeki gibi komşuluk ve akrabalık temelli sıkı ve kalıcı ilişkilerin yerini yabancılarla girilen ilişkiler alır. Dolayısıyla kentte ilişkiler kalıcılığını ve zorunluluğunu yitirir. Her insan ve her ortam vazgeçilebilirdir. Aynı zamanda ekonomik, kültürel ve gündelik faaliyetler profesyonelliğe dayalıdır ve mesai usulüdür. Zaman daha net bir şekilde parçalara bölünür. Sosyalleşme anlamında ve zaman kullanımı açısından kent ve kır oldukça farklıdır. Sonuç olarak kırın tersine kentte bireycilik hakimdir. Sıcak ve kişiyi kucaklayan ve onu bütünleyen bir sivil toplum ve sosyalleşme ortamı yoktur. İnsan kolektif açıdan daha özgür fakat daha yalnızdır. Toplumsal örgütlenme soya ve toprağa dayalı değil ekonomik faaliyetlere dayalı olduğu için de ilişkiler daha pragmatik ve hesapçıdır.

 


 

 Görüldüğü üzere kır ve kent iki ayrı sosyalleşme tecrübesine sahiptir. Kırda bir arada soy ve toprak gibi ortak değerler temelinde örgütlenen küçük akraba ve komşu toplulukları daha kolektivist ve sıcak bir sosyalleşme deneyimine sahipken kentte kalabalık alan ve ekonomi temelinde örgütlenen toplumlar daha bireysel ve pragmatist bir sosyalleşme deneyimine sahiptirler. Kırda birey olmak zorken kentte ait olmak ve ait hissetmek zordur. Her iki sosyalleşme biçiminin  de kendine göre zorlukları ve avantajları vardır. 

 

 

 

 Sonuç olarak mekan, kent, kır, örgütlenme ve maişet biçimleri vesaire insanın sosyal ilişkilerinin içeriğini ve niteliğini belirler. Temel örgütlenme tarzındaki farklılıklar insanların ve insan ilişkilerinin de farklılaşmasına katkı sunar. Geçmişin yalın kır yaşamında daha inançlı, daha sosyal ama daha tek yönlü olan insanlar günümüz kentlerinde daha bireyci ve daha kaotikler. Bu yüzden kente şekil vermek insana şekil vermektir. İnsan sosyal bir varlıktır. Çevreyi düzenlemek insanı düzenlemektir. Dolayısıyla kent üzerine düşünmek ve yazmak oldukça önemlidir.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar