“Rahmetli Özal dedi ki: ‘Arkadaşlar büyük devlet olmak istiyorsak iki şeyi çözmek lazım; Kıbrıs ve Kürt meselesi.’ Kaya Toperi hemen atıldı ‘Efendim programımız çok yoğun ve yorucu’ dedi. ‘Bırak Kaya’ dedi (Özal). Tekrar sözü aldı, ‘Arkadaşlar büyük devlet olmak istiyorsak Kürt meselesiyle Kıbrıs meselesini çözmeliyiz’ dedi. Bu arada ben bir insanın koltuk altıyla göğsünün terlediğini ilk defa gördüm. Hikmet Çetin de ceketi çıkarmıştı sofrada. Dedi ki: ‘Efendim hem çok yorgunsunuz, hem de yarınki program yoğundur’ deyince Sayın Cumhurbaşkanı Özal ‘Bırakmıyorsunuz ki insan bir şey konuşsun’ dedi, konuyu kapattı, kalktı.”
Fehmi Koru*
Milli savunma bakanı Yaşar Güler’in son açıklaması gazetelerde gözüme çarptı. Orada şunu söylüyor bakan:
“Terör örgütü yurt içinde bitme noktasına gelirken, sınır ötesinden Türkiye’ye yönelik saldırılar da bertaraf edilmiş, sınırlarımızda kurulmak istenen terör koridoru parçalanmıştır.”
Bu açıklama bana hiç yabancı gelmedi, ama yine de yıllarım terörden yılarak geçtiği için “Ne güzel” dedim.
Yabancı gelmemesinin sebebi, buna yakın cümleleri daha önce de işitmemdi.
İçişleri bakanıyken Süleyman Soylu da, teröristlerin ayakkabı numarasının bile bilindiğini söylemişti; ülke içinde faaliyet gösteren teröristlerin hayli azalmış sayısıyla birlikte…
Soylu’nun verdiği rakamların üç aşağı beş yukarı aynısını önceki bakanlardan da duyduğumu hatırladım.
Bu açıklamaya takılmamın sebebi, şu sıralarda okuduğum, bir dönem Şanlıurfa’da belediye başkanı olmuş, birkaç dönem de milletvekili olarak TBMM’de bulunmuş İbrahim Halil Çelik ile yapılan kitaplaştırılmış bir nehir söyleşiydi.
‘Siyaset ve Kitaplar Arasında’ adını taşıyor Hece Yayınları tarafından yayımlanmış kitap…
Ülkemizde tanımadığı -daha doğrusu dostluk kurmadığı- insan yok gibi İbrahim Halil Çelik’in; kitap “Türkiye’de kim kimdir” öğrenmek için bile okunabilir. İsmail Sert’in muhabbet açıcı sorularına cevap verirken, ben diyeyim yüzlerce, siz deyin binlerce isimle ilgili dar-geniş bilgiler veriyor Çelik…
Kitabın ortalarına geldiğimde, anlattığı konu bana “Ben bunu biliyorum” dedirtti.
Rahmetli Özal’ın en son çıktığı Orta Asya gezisine katılan milletvekilleri arasındaydı İbrahim Halil Çelik.
Özal o geziye özellikle değişik partilerden Güneydoğu kökenli milletvekillerini davet etmişti ve DYP-SHP hükümetinin dışişleri bakanı olarak Hikmet Çetin de değişik Türk cumhuriyetlerine yapılan gezide yer alıyordu.
Çelik, gezinin Taşkent durağında yaşanan, gazeteci olarak sadece benim ve Alaeddin Kaya‘nın tanıkları olduğumuz bir olayı anlatıyor.
O gece, İbrahim Halil Çelik’in, malzemesini ülkeden getirdiği ve kendi elleriyle bizzat yaptığı çiğ köfte partisine davetliydik.
Lezzetli çiğ köfteleri midelerimize indirdikten sonra, sadece milletvekillerinin bulunduğu ortamda sohbeti Özal açtı.
Kitaptan aktarıyorum:
“Rahmetli Özal dedi ki: ‘Arkadaşlar büyük devlet olmak istiyorsak iki şeyi çözmek lazım; Kıbrıs ve Kürt meselesi.’ Kaya Toperi hemen atıldı ‘Efendim programımız çok yoğun ve yorucu’ dedi. ‘Bırak Kaya’ dedi (Özal). Tekrar sözü aldı, ‘Arkadaşlar büyük devlet olmak istiyorsak Kürt meselesiyle Kıbrıs meselesini çözmeliyiz’ dedi. Bu arada ben bir insanın koltuk altıyla göğsünün terlediğini ilk defa gördüm. Hikmet Çetin de ceketi çıkarmıştı sofrada. Dedi ki: ‘Efendim hem çok yorgunsunuz, hem de yarınki program yoğundur’ deyince Sayın Cumhurbaşkanı Özal ‘Bırakmıyorsunuz ki insan bir şey konuşsun’ dedi, konuyu kapattı, kalktı.”
Tarihe tanıklık eden cümleler bunlar…
Merak ettim, o geceden sonra ben orada yaşananları nasıl aktarmışım diye, o gezi sonrası yazdığım yazıma göz attım. (Tarihi: 20 Nisan 1993).
Şunları yazmışım:
“(Özal) orada kafasını kurcalayan en önemli konuyu masaya getirmeden edememişti. / ‘Türkiye’nin daha ileriyle gideceğinden emindi, büyük bir devlet olacağından da… Ancak bunun için temel şart ‘Kürt sorunu’nun çözülmesiydi. O sorunu çözme yolunda ciddi adımlar atılmazsa, büyümek şöyle dursun, bugünkü konumunu bile koruyamazdı Türkiye, küçülürdü. Sorunu çözmek için, kendisi, gerekirse risk almaya hazırdı. Bunları bütün açıklığıyla ifade etti. / Milletvekillerinden hiçbiri, ona, sorunun çözümü için ne düşündüğünü, riskin ne olduğunu sormadı, soramadı. Hikmet Çetin ise bu tür konuşmaları dinlemek istemez gibiydi; duyacaklarının kendisi için bağlayıcı olabileceğini düşünüyora benziyordu. Söz çözüme gelince, Bakan Çetin araya girip vaktin geciktiğini ileri sürüp müsaade istedi, hep beraber kalktık. / Dışarıda milletvekillerine ‘Neden sormadınız?’ dediğimde, ‘Nasılsa bir daha buluşacağız, o zaman sorarız’ cevabını aldım. Bir daha buluşulamadı.”
İbrahim Halil Çelik o geceyi aktardıktan sonra Hikmet Çetin’in Özal’ın vefatından sonra kendisine, hem de defalarca, “Keşke konuştursaydık” dediği bilgisini de veriyor.
Kitap, İbrahim Halil Çelik’in hayat serüveni içerisinde yakından tanıdığı insanları, içerisinde yer aldığı olayları, onun neslinin yararlandığı fikir adamlarını ve eserleri, İslami kesimin 1960’lardan bugünlere hangi zihinsel aşamalardan geçtiğini öğrenmek isteyenler için bir başvuru kaynağı.
Yorum Yazın