Adil Harmancı

Adil Harmancı

Mail: adilharmanci30@gmail.com

Yeter ki Kılıçdaroğlu anasını görmesin!

Aslında çoğu kimsenin çok iyi bildiği, belki de gerçek payı olan bir hikâyeden giriş yapmak istiyorum.

Laz ile Kürdü idam sehpasına götürecekler, tutuldukları hapishane avlusunda son istekleri sorulur;

Kürt, ‘anamı görmek istiyorum’ der, sıra Laz’a geldiğinde ise ‘Kürt anasını görmesin’ cevabını verir.

Faili meçhul cinayetler döneminin içişleri bakanı Laz gelini ülkücü Meral Akşener, ilginç manevralarla AK Parti ve MHP’yi atlayıp CHP’ye yanaştığında, satranç oyunundan iyi anlayanlar bir gariplik olduğunu sezmişti eminim.

Erdoğan ve Bahçeli karşısında CHP tarafından kurulan masaya oturan Akşener, bu sayede oylarını günden güne katladı, kendisi de neredeyse ciddiye alınabilecek bir lider konumuna geldi.

Son zamanlarda daha büyük hamlelere yöneldi, özellikle İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılan davayı kullanarak kendini daha görünür hale getirmeye çalıştı ve kısmen de başarılı oldu. 

Kısacası Akşener, dolayısıyla İyi Parti, MHP engelini aşıp ülkücü kanadı temsil eden hatta daha ileri giderek merkez sağı da içine alan bir parti konumuna gelmek için Kılıçdaroğlu’nu, dolayısıyla CHP’yi bir merdiven olarak kullandı.

CHP ve Kılıçdaroğlu bunun farkında mıydı, bu partide hiç mi satranç oyununu bilen yoktu, ama bugün anlaşılan o ki kendini iyice Erdoğan ile kavgaya kaptıran bu kesimin Akşener ve partisi konusunda pek de bir öngörüleri yoktu.

Irkçı, kafatasçı ve mezhepçi ruh halini bir an bile terk etmeyen, aksine Kürtlere ve Alevilere olan kinini bazen belli de ederek CHP’nin yanı başında siyasi cakalar satmaya devam eden Akşener, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bugünlerde sosyal medyada dolaşan eski sözlerinde dile getirdiği gibi AK Parti ve MHP’ye yaptığını CHP ve 6’lı masaya da yaptı, en ağır ithamlarla ayrılığını ilan etti, alaycı ve kindar bir dille hem de. Etrafa gülücükler dağıtmaktan da sıkılmayarak tabi…

Peki, Kılıçdaroğlu ne yapıyordu Akşener’li günlerde;  sık sık yaptığı bozkurt işaretleriyle o da kendince bir mantık oluşturmaya çalışıyordu. Partiye bol sayıda başörtülü kaydı yaptırtıyordu. Arada bir Akşener duymayacak şekilde Selahattin Demirtaş’tan falan söz ediyordu. Güya herkesi kapsayacak bir siyasete öncülük edecekti.

Ama şunun bir türlü farkına varamadı Kılıçdaroğlu, Akşener’in aklı öyle birliktelikte, kapsayıcılıkta, toplumculukta, sorun çözücülükte falan değildi, onun aklında sadece birilerinin sırtında yeni çıktığı yolda yükselmek, daha da yükselmek ve sırtında yükseldiği kişilerin analarını görmesine engel olmak vardı.

En çok da Kılıçdaroğlu’nun…

Onun aklında içinde yer aldığı ittifaktan çok Kılıçdaroğlu’nun anası, geldiği coğrafya ve kimliği vardı.

Belki başta bunu belli etmedi ama cumhurbaşkanlığı adaylığı gündeme geldiğinde bunu iyice belli etti zaten.

Ve sonunda kararını verdi, ne olursa olsun, intihar da olsa bu ayrılık, ittifaktan ayrılacaktı, yeter ki Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olmasın!

Akşener, dolayısıyla İyi Parti hiçbir zaman CHP ve Kılıçdaroğlu’nu sindiremedi, yapamaz da çünkü düşünce yapılarına aykırı, ‘asgari müşterek’ deyip bazı oyunlar kurabilir bu iki parti ama kalıcı bir samimiyet oluşamaz aralarında.

Şimdi ne oldu diye hayret edenlere hayret ediyorum doğrusu, köy görünüyorsa kılavuza ne hacet. Bu çatlak her zaman gündemdeydi, ipuçları bariz bir şekilde ortada duruyordu zaten…

İşte, Türkiye’de siyaset bu nedenle tekliyor, sorunlar bu nedenle çözülmüyor, güven ve nezaket bu nedenle oluşmuyor, herkes işi gücü bırakmış bir diğeri anasını görmesin diye çabalıyor.

Böyle bir ruh haliyle devasa sorunları olan bir ülkeyi yönetmek, sorunlarını kalıcı olarak çözmek mümkün mü?

Çok zor

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar