Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Yeni bir dönem

Bayram Yüksel, asker dönüşü Zübeyir Gündüzalp’le bir müddet Emirdağ’da Bediüzzaman’ın evinin karşısında bulunan bir evde kalırlar.

Gündüzalp, Bayram Yüksel’den bir ay önce Emirdağ’a gelmişti. O tarihlerde Gündüzalp, Ankara PTT’de memur olarak çalışmaktaydı. İstanbul üniversitesinde okuyan Muhsin Alev bir gün Emirdağ’da Bediüzzaman’ı ziyaret eder. Bediüzzaman, “Zübeyir, memurluktan istifa etmiş buraya gelecekmiş.” der. Muhsin Alev, dönüşte Ankara’ya uğrar ve Bediüzzaman’ın bu sözünü Zübeyir Gündüzalp’a iletir. Bunun üzerine Gündüzalp, bu sözü “emir” telakki ederek görevinden derhal istifa eder ve Emirdağ’a gidip Bediüzzaman’ın hizmetinde bulunmaya başlar.

Bediüzzaman 1953 yılında talebelerinin ısrarı üzerine Isparta’ya yerleşir. O zamana kadar gece kimseyi yanına almayan Bediüzzaman bu âdetini ilk defa Isparta’da değiştirir. Daha önceleri Emirdağ’da talebeler sırayla ekmeğini, suyunu getirirdi. Akşam namazından önce dışardan kapıyı kilitleyip giderlerdi. Bediüzzaman da içerden kapıyı sürgülerdi. Sabah dokuzdan önce de açmazdı. O sıralar memurların takibi ve gözetimi sıkı bir şekilde devam etmekteydi. Bu durum, 1953 yılına kadar devam etti.

Bediüzzaman bir gün Isparta’daki evinde talebelerine ilk defa akşam namazını yanında kılmalarını söyledi. Ardından birkaç gün geçtikten sonra yatsı namazını da beraber kıldılar. Daha sonra “Yatak yorganınızı buraya getirin” dedi. Böylece ilk defa talebeler yanında kalmaya başladı. O güne kadar akşamdan sonra kimseyi yanına almayan Bediüzzaman, Bayram Yüksel, Ceylan Çalışkan ve Zübeyir Gündüzalp’ı yanına aldı. Daha sonra Tahiri Mutlu ve Mustafa Sungur’u da yanına aldı.

Talebeler, Bediüzzaman’ın yanında kalmaya başladıktan sonra odasına bir zil bağladılar. Bediüzzaman ihtiyaç olduğunda bu zile basar ve isteği hemen yerine getirildi. Talebeler, diğer vakitlerde yandaki odada kalıyordu. Talebeler, sabahları erken vakitte Bediüzzaman’ın abdest suyunu hazırlar ve daha sonra sobasını yakarlardı. Ardından da çayını kaynatıp yemeğini pişirirlerdi.

Bu yeni dönemde Risale-i Nurlar ilk defa toplu bir tarzda okunmaya başlandı. Sabah namazından sonra da tesbihatlar yapıldı. Daha sonra derse katılan herkes sırayla Risale-i Nurlar okuma başladı.

1954 yılında Bediüzzaman, Mesnevî-i Nuriye’den her sabah ders yapmaya başladı. Daha sonra İşârâtü’l-İ’câz’dan dersler yaptı. Bu dersler bazen 5-6 saat kadar devam etti. Birkaç defa bu derslerin sabah namazından sonra başlayıp öğle namazına kadar devam ettiği de oldu. Bu derslerde Arapça Mesnevî-i Nuriye üç defa, İşârâtü’l-İ’câz yarısına kadar okundu. Bu derslerde Arapçayı en güzel anlayan Ceylan Çalışkan’dı. Bediüzzaman, yedi sene boyunca bu evde Medrese-i Nuriye’yi tesis etti ve son yolculuğuna kadar bu evde kaldı.

Nafiz Çelebi, ilk defa Latin harfleriyle teksir ettiği Asâ-yı Musa kitabını Bediüzzaman’a götürünce Bediüzzaman çok sevindi. Aslında Risale-i Nur’un bir gayesi de hatt-ı Kur’an’ı muhafaza etmektir. Bediüzzaman daha sonra Risale-i Nurları Latin harfleriyle çoğaltılmasına müsaade etmesinin sebebi şu şekilde açıklanmıştır: “Risale-i Nurun en büyük gayesi iman kurtarmaktır.”

Böylece yeni dönemde Bediüzzaman, 1953-1960 yılları arasında talebelerine kendinden sonra nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini uygulamalı bir şekilde göstermiştir.

Kaynak:

İhsan Atasoy, İhlas ve Sadakat Abidesi Bayram Yüksel

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar