Prof. Dr. Ahmet Özer

Prof. Dr. Ahmet Özer

Mail: a.ozer@vanmed.net

'UMUT İYİDİR BELKİ DE EN İYİSİ'

Bu gün bir dostumdan ders niteliğinde bir hikaye dinledim. Onu sizinle de paylaşmak istiyorum.

Ama ondan önce Konfiçyus’un bir sözünü hatırlatmak istetim. Diyor ki; Bir adam parasını kaybederse sahip olduğu bir şeyini keybetmiş olur. Bir insan onurunu kaybederse çok şeyini kaybetmiş olur. Ama bir insan UMUDUNU kaybederse her şeyini kaybeder.

Yozgatlı Hasan bir et fabrikasında çalışıyormuş. Görevi yeni gelen etleri dondurucu odasına götürmek ve oradaki askılara asmakmış. Tüm gün et taşır, akşamları da dondurucuyu temizler öyle işten çıkarmış. Oldukça yapılı, güçlü kuvvetli bir adammış Hasan. İşini iyi yapar, hakka hakkaniyete çok inanırmış.

Bir akşam mesai bitimine doğru dondurucuya girmiş yine. Temizliği yapıp çıkmakmış niyeti. O gün oldukça fazla sevkiyat olduğundan içerisi kan revan içindeymiş.

Her zamankinden uzun sürmüş işi. Hiç fark etmemiş zamanın nasıl geçtiğini. Bakmış ortalık tertemiz olmuş, elini yüzünü yıkamış, önlüğünü asmış ve çıkmak için kapıya yönelmiş.

Kapının yanındaki zile basmış, dışarıdan birileri açsın diye. Çünkü dondurucunun kapısı içeriden açılmıyor sadece dışarıdan açılabiliyormuş. Kapıyı açmaya kimseler gelmeyince, tekrar tekrar zile basmış ama nafile. Fabrikada mesai çoktan bitmiş ve herkes evine gitmiş.

İşine kendini kaptıran Hasan zamanın farkına varmamış. Kolunda ki saate bakmış ki yedi olmak üzere. Millet gideli neredeyse iki saat oluyormuş. Telaşlanmış, ne yapacağını şaşırmış. Bağırmış, çağırmış, kapıyı yumruklamış ama ne fayda. Kimsecikler yok ki duyup kurtarsın onu. Yere oturmuş ve çaresiz beklemeye başlamış. Ama hiç ümidi yokmuş.

Günlük giriş çıkışı not ettiği kağıdı kalemi almış ve şunları yazmaya başlamış;

“ Saat 9.00 içerisi çok soğuk üşüyorum.”

“Saat 23.30 sanırım donarak öleceğim. Çok üşüyorum.”

“Saat 03.20 ayaklarımı hissetmiyorum. Isınmak için yürüyemeye çalışıyorum ama yapamıyorum.”

“Saat 05.10 gözlerim kapanıyor. Uyanık kalamıyorum artık. Ellerim uyuştu yazamıyorum.”

Gün doğarken mesaiye başlayan fabrika çalışanları 06.30’da işe geliyorlar.

İçlerinden biri dondurucuyu açıyor ve içeride duvarın dibinde büzülmüş vücuduyla yatan Hasan'ı buluyor.

Ölmüş.

Bütün fabrika şok içinde. Herkes oraya toplanıyor. Şaşkınlıktan ve üzüntüden ne yapacaklarını ne diyeceklerini bilemiyorlarmış; çünkü termostat + 16 dereceyi gösteriyormuş...

Evet dondurucu bozulmuş ve + 16 derece ile çalışıyormuş. Hasanın ise gözü hep kendi saattinde olduğu için zaman geçtikçe içeride donarak öleceğine inanmış...

Hasan dereceye bakmayı akıl edememiş, buzdolabında soğuktan donarak öleceğine inandığından, beyni onu dondurmaya yöneltmiş ve donarak ölmüş...

Umut , içimizde enerjisi sonsuz olan bir atomun yanan bir meşalesidir.. Konfiçyus’un dediği gibi umudunu kaybeden her şeyini kaybeder...

Şimdi gelelim günümze ve günlük yaşantımıza.

Akşamları haberleri izliyoruz. Pek çok kanalda sizlerin de gördüğünüz iç sıkıcı, endişelendirici ve umutsuzluğa sevk edici haberler içimizi öyle sıkıyor ki ne yapsak boş, hayat kötü, ülkemiz berbat halde, dünya savaşa gidiyor gibi düşünceler yaşam sevincimizi neredeyse alıp götürüyor...

Bizi nelerle meşgul etmeye çalışıyorlar, nelere inanmamızı istiyor ve umutsuzluğa kapılmamızdan ne fayda sağlıyor olabilirler gibi pek çok soru sorarken buluyoruz kendimizi…

Televizyon izleyen, ülke gündemini takip eden birinin akıl sağlığını koruması ve geleceğe dair umut beslemesi nerdeyse mümkün değil bu ülkede.

Ve bunu yukardan da anlattığım öykü ile birlikte analiz edince olan biteni anlıyor, yoksa bunları kasıtlı yapıyorlar diye düşünüyor insan.

Dondurucunun bozuk olduğunu fark etmemizi istemiyorlar. İçeriden açılmayan bir odaya bizi sokuyor ve kapının açılması için onlara ihtiyaç duyar halde beklememizi istiyorlar.

Biz de hep birlikte üşüyoruz, donmak üzereyiz, yakında öleceğiz diye feveran edip duruyoruz…

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar