Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Tandır ekmeğindeki bereket

Tandır ekmeğini ilk defa Mersin Öğretmen Lisesine yatılı gittiğim yıl özlemiştim. Evden ilk defa ayrılmıştım ve her şey bana yabancıydı.

O günlerde en çok bayat beyaz somut ekmek beni rahatsız etmişti. Sulu yemeklere ekmeğimi batırıp eskisi gibi tat almayınca ağzımın tadı kaçmıştı. Okul yemekhanesinde günde üç öğün yemek çıkıyordu ama bayat somun ekmekle yediğim yemeklerden lezzet anlamıyordum.

Yemekhanede bir öğle vakti yemeğime iştahsız iştahsız bakarken hayalen evimizin bahçesinde bulunan tandır gözümün önüne geldi. Tandır ekmeğinin o mis kokusu ve lezzetiyle bütün bedenimi sardı. Yemeğin suyuna bir lokmalık beyaz somun ekmeği batırdıktan sonra ağzıma götürdüm. Aklımda bulunan tandır ekmeğinin dayanılmaz kokusu bir bıçak gibi iştahımı kesti. Çocukluğumda yemek olarak sadece tandır ekmeğiyle doyduğum günler gözlerimin önünden bir film şeridi gibi geçti. Tandır ekmeğinin üzerine sürdüğüm salça ve bazen de yoğurttu hatırladığım. Hâlbuki hatırladığım kadarıyla evimizde fazla yemek pişmezdi ama kuru tandır ekmeği hem yemeğimiz hem de katığımızdı.

Annem “Bu gece misafir var” dediğinde ocakta çeşit çeşit yemekler pişerdi. Diğer günlerimde tandır ekmeğini ana yemek yapar; yanında ne bulursak onu yerdik. Öğretmen okulunda o yıl yemek masasından hep aç kalkardım. Yemeklere ve özellikle fırın ekmeğine hiç ısınamadım. On beş günlük ara tatil gelince Mersin’den Batman’a otobüsle yola çıktık. Yolculuk esnasında arkadaşlarımın çoğu “Annemizin yemeğini çok özledik.” diyorlardı ve aralarında yemek isimlerini konuşuyorlardı. Arkadaşlarıma “Tandır ekmeği olsun; başka hiçbir şey istemem!” dediğimde arkadaşlar, “Doğru söylüyorsun, tandır ekmeği varsa her şey vardır.” dediler. Otobüs, yağmurlu ve gökyüzünün kara bulutlarla kaplı olduğu sabah vaktinde otogara giriş yaptı. Daha sonra eve doğru yürüdüm. Evin kapısını çaldığımda küçük kardeşim kapıyı açtı. “Ağabeyim geldi!” diye bağırınca annem ve kardeşlerim beni kapı önünde bir tören mangası gibi karşıladılar. Sabahın erken saatleri olduğundan evde kimse kahvaltı yapmamıştı. Annem kahvaltı sofrasını hazırladığında gözüm tandır ekmeğindeydi. Hemen sofraya oturdum. Çay gelinceye kadar otlu peynirle tandır ekmeğinin birlikteliğinden çıkan ölümsüz besteyi andıran lezzeti büyük bir hazla yedim. Yediğim ekmek dün yapılmış gibi görünüyordu. Kahvaltıdan sonrada bir parça ekmeği kopararak geçmiş günlerin acısını çıkarmak için iştahla yedim. On beş gün boyunca hasret kaldığım tandır ekmeğini sevdiğim yemeklerle keyifle yedim. Uykumun kaçtığı bazı geceler mutfağa gider tandır ekmeğine salça sürerek yediğimde kendi kendime “Seni dünyanın en güzel yemeğiyle değiştirmem.” derdim. Mersin’e geri döneceğim gün, annem uzun zaman tazeliğini koruyan çörek türünde tandır ekmek yaptı. “Okulda beğenmediğin yemekler olursa bu ekmekten yersin!” dedi. 

Aradan yıllar geçti annem vefat etti. Evimizde tandır ekmeği yapacak kimse kalmamıştı. Beyaz somun ekmeği sıcak iken ancak yiyebiliyordum. Onun dışında yiyemiyordum. Bir gün mahalle arasında yürürken bir evden ellerinde tandır ekmeğiyle çıkan birilerini görünce hemen bahçeden içeri girdim. Bahçede üç tandır ve her tandırın başında bir kadın ekmeği nar gibi kızarmış tandıra yapıştırıyordu. “Ekmek satıyor musunuz?” dediğimde “Satıyoruz.” cevabını alınca bir hazine bulmuş gibi sevindim.

Bir gün tandır ekmeğini almaya gittiğimde tandır sahibinden tandır ve tandır ekmeği hakkında bazı bilgileri öğrenmek istedim. O kişi de memnuniyetle tandır hakkında şu bilgileri verdi: “Tandır yapmak ve kurmak büyük bir emek ister. Tandır, toprak, saman ve keçi kılının suyla yoğrulmasından oluşan harcın kalıba dökülmesiyle yapılır ve uzun zaman kuruması beklenir. Ekmeğin tandırda pişirilmesi de ayrı bir sanat gerektirir.” 

Geçenlerde apartmanımızın bahçesinde bir tandır kuruldu. Dumanı her ne kadar çevreyi rahatsız etse de binadaki kadınları bir araya getirip sohbet etme imkânı sağlamıştır. Tandırda ekmek pişiren her kadının komşularına ekmek göndermek gibi yerleşik bir âdetleri vardır. Çocukluk yıllarımdan hatırlıyorum; annem tandırdan eve gelinceye kadar leğenin içindeki ekmeklerin yarısına yakınını komşularına dağıtırdı. Ekmeği ikram edenin yüreğinde ekmeğin sayısı artmış gibi bir memnuniyet duyar. Sanki ekmek dağıttıkça bereketlenir diye bir iç huzur hissedilir.

Dedemin şöyle dediğini hatırlıyorum: “Buğdayın varsa bu kışı rahat atlatırsın. Ekmeğin varsa her şeyin var demektir.” 

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar