Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Süleyman Hünkâr ve Bediüzzaman

Denizli cezaevi idaresi, acil olarak dört koğuşun ağasıyla bir toplantı yapar.

Koğuş ağalarına: “Yakın zamanda buraya yüzden fazla müridi ile beraber şarklı ve Bektaşi biri gelecek. Sakın ola onlara yüz vermeyin, onlarla samimiyetlik kurmayın” dedi. Cezaevi idaresinin bu baskıcı talimatına Süleyman Hünkâr adlı koğuş ağası karşı geldi ve onlara: “Siz kim oluyorsunuz ki bana emir veriyorsunuz. Ben Denizli`nin efesiyim, koğuş ağasıyım. Kiminle konuşup konuşmayacağım sizi ilgilendirmez” dedi. Cezaevi idaresi, Süleyman Hünkâr’ın söylediğini yapan biri olduğunu bilirdi. Daha birkaç gün önce Süleyman’a karşı geldiği için bıçaklanan mahkûmu herkes biliyordu. Belalı biridir diye ondan çekinilir ve korkulurdu. Toplantıyı düzenleyenler salonu hemen terk etti. Denizli cezaevinde yaklaşık 350-400 arası mahkûm vardı. Mahkûmların hemen hepsi ya katil ya cani ya çete reisi ya da bir şekilde kan dökmüş sakıncalı kişilerdi.

Bediüzzaman ve talebeleri Denizli cezaevine 1943 yılının Ekim ayında getirildiğinde o tarihe kadar hapishaneden tam 18 cenaze çıkmıştı. Söz konusu Şarklılar ve bilhassa Bektaşiler olunca mahkûmlar onlara karşı birleşirlerdi. Onlara karşı müthiş bir düşmanlık vardı. Cezaevi idaresi Bediüzzaman’a karşı düşman bir ortam meydana getirmek için kasten “Şarklı ve Bektaşi geliyor” söyleminde bulundu. 

Süleyman Hünkâr daha 20 yaşında 1938 yılında bir adamı bıçakla yaralamadan sekiz ay ceza alır. Cezaevinde kaldığı bu kısa süre içinde yaralama ve kavgalar yüzünden cezası toplam 21 yıl 8 ay 8 güne çıkar.

Bediüzzaman, cezaevine vakur ve kendinden emin bir duruşla girer. Hünkâr, Bediüzzaman’ı ilk gördüğünde ona karşı yüreğinde bir sıcaklık ve samimiyet oluşur. Süleyman Hünkâr az-buçuk insan sarrafı sayılırdı. Bu sebeple Süleyman’ın zihninde Bediüzzaman’ın aleyhinde söylenen bütün olumsuz sözler silindi. Kendi kendine “Bediüzzaman ermiş bir insandır; düşmanları yalan söylüyor” diye düşündü. Süleyman ona yaklaştı ve Bediüzzaman’a, “Hoş geldiniz hocam.” dedi. Bediüzzaman da Süleyman’a: “Hoş bulduk evladım.” diye karşılık verdi. Evladım sözcüğü Süleyman’ın yüreğinde sevimli ve dostça bir his, uyandırdı. Süleyman, Bediüzzaman’a çay-kahve ne arzu ettiğini sordu. Bediüzzaman, ‘senin bir çayını içerim’ dediğinde sanki dünyalar Süleyman’ın olmuştu. Süleyman koğuş arkadaşlarına seslendi ve çok geçmeden sıcak, taze bir çay geldi. Süleyman, Bediüzzaman’la az bir sohbetten sonra gardiyanlar onu alıp kalacağı hücreye götürdü. Süleyman, Bediüzzaman’ın kaldığı yeri görünce sinirlenerek, hiddetlendi. Gardiyana, “Bana hapishane müdürünü hemen çağırın!” dedi. Müdür hemen geldi. Süleyman müdüre: “O zatı oradan çıkartıp daha rahat bir yere nakledeceksin! Aksi halde yüz kişilik koğuşumla isyan çıkarırım” dedi. Müdür hemen ertesi gün Bediüzzaman’ı oradan alıp hiç olmazsa ibadetini rahat yapabileceği bir hücreye nakleder. 

Bediüzzaman ve Süleyman çeşitli vesilelerle selamlaşmaları olur. Bu arada Süleyman Hünkâr’ın koğuşuna dağıtılan nur talebeleri ile günden güne samimiyet kurar. Hâlbuki cezaevi idaresinin maksadı yukardan aldıkları emir gereği nur talebelerini farklı koğuşlara dağıtıp cinayetten sabıkalı mahkûmlar tarafından ezilmelerini sağlamaktı. Ama gelişmeler öyle bekledikleri gibi olmadı; hatta tam tersi bir durum oldu. Cezaevinde çok şey değişti. Başta Süleyman olmak üzere, mahkûmların hiçbiri doğru dürüst namaz kılmazdı. Kumar oynanır sonrasında kazananla, kaybeden arasında kavgalar çıkardı. Bediüzzaman’ın cezaevine gelmesiyle ilk 3, 4 ay içerisinde mahkûmların tamamı değişti. Kumar kalktı, kavgalar bitti, namaza başlayanların sayısı hızla arttı.

Bediüzzaman’ın gizli düşmanları, onu ve talebelerini mahkûmlar tarafından öldürülmesini beklerken hapishanenin ibadethaneye dönüşmesi planlarını alt üst etmişti.

Kaynak: 

Necmeddin Şahiner- Son Şahitler-2

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar