Prof. Dr. Ahmet Özer

Prof. Dr. Ahmet Özer

Mail: a.ozer@vanmed.net

OTORİTER POPÜLİZMİN İFLASI MI? -1-2

Dünya sürekli değişiyor. Her kes kendi düzenini kurmaya ve hakim kılmaya çalışıyor. Dün öyleydi bu gün de böyle mi devam edecek acaba? Bakalım.

Düzene nizamet veren güçtür. Bunun da seyri şöyle olmuştur.?

İnsansanlar tek tek ya da grup grup güvenli yaşamayacaklarını ileri sürüp krallıkların hükmü altına girdiler. Başlangıçta halkı köleleştiren krallar daha fazla güç elde etmek için çatıştı, bu çatışmadan imparatorluklar doğdu. İmparatorluklar da haleflerinden aldıkları mirasla toprak, güç ve prestij peşinde koştular, halka mutluluk getirmediler. Gelin benim için savaşın ölürseniz şehit olup cennete gideceksiniz, kalırsanız gazi ve ganimet sahibi olacaksınız diyerek kitleleri kandırdılar. Bu yalanlarla insanların kanına girdiler; bu kan, din ve tarım imparatorları, sultanları, şah ve padişahları saraylarında keyf u sefa sürdüler.

Onlar da I. Cihan Harbinde çöktü. Arta kalandan, belli sınırlar içinde düzenli vergi ve sürekli ordu düzenine dayalı ulus devletler doğdu. Onlar da çatıştı, bir tarafı faşizme çıktı öbürü sosyalizmi kurdu. Her ikisi de kan revan içinde çöktü gitti.

Bunun üzerine birileri “Tarih bitti, yeni ve küresel bir dünya düzeni kuruldu, insanlık liberaliizmle mutluluğu buldu” derken, dünyanın dört bir yanında savaşlar patlak verdi. Çatışmaların kan revan içinde bıraktığı dünyayı hallaç pamuğu gibi attı. Sömürü, yoksulluk, açlık da cabası... Gelir dağılımındaki bozulma tarihin hiç bir döneminde olmadığı kadar arttı.

İşte tam bu noktada yeni bir varyete ile popülizm ortaya çıktı. Geçmişin ırkçı mirasını alan popülistler, bölen parçalayan, aşağlayan, öteleyen tarzları ile dezavantajlı grupların ve çeşitli nedenlerle dışlanmışlarmışların ilgisini çekti.

ABD’de Trump gibileri başta olmak üzere bir çok irili ufaklı ülkede neşrü nema bulan bu ırkçı otoriter popülist söylem ve iktidarlar tam yükselişteyken Trump’ım çöküşü ile hepsinin moralleri bozuldu, perişan oldular.

Peki neden böyle oldu?

Önce şu soruyu yanıtlamalıyız. Neden popülizm böyle yükseldi?

Çünkü günümüz siyaseti seçkinlerin elinde kaldı ve giderek profesyonelleşti. Sadece o da değil; bu sistemde zenginler daha zenginleşirken fakirler daha da fakirleşti. Zengin sınıf ile siyaset sınıfı iç içe geçti. Biri diğerini besledi, büyüttü; diğeri (siyaset sınıfı) de sadece zenginler için çalıştı, çabaladı, zenginlerin yararına yasalar çakardı. Böylece sermaye ile siyaset arasında al gülüm ver gülüm düzeni oluştu...!

Ekonomik güç siyaseti isterken, siyasi güç de kamu kaynaklarını kullanarak kolay yoldan zenginleşti, ekonomik açıdan güçlendi. Bu geri kalmış ülkelerin nerdeyse tanımının kaderi haline geldi, giderek gelir dağılımın dengesizleştiği gelişmiş ülkelerde de görülmeye başladı.

Hal böyle olunca yoksullar ve dezavantajlı gruplar kendini sistemden dışlanmış hisetti. Ben sadece oy veriyor ve onları alkışlıyorum, demeye başladı. Buna karşı kendini dikkate alacak yer aramaya başladı. Tam bu noktada popülist liderler devreye girip, sizi biz önemsiyoruz popülist söylemleri ile bu kitleleri avlamaya başladı. Oysa bunlar o popülist liderlerin umurunda değildi, onların peşinde oldukları şey bu yığınların oyları ile elde edecekleri siyasi güçtü.

İşte popülizmin atar damarını burada yakalayan popülist politikacılar bunu kaşıdı, damardan girerek onları feraha kavuştıracaklarının vaatleri ile kandırdılar. Hep dışlanmış olan bu kitleler bu socak söylemlere kandılar. Nasıl kanmasınlardı, onlar “Bu dışlanmışlığı biz çözeriz” diyorlardı. Sadece o mu? Birden hak savunucusu olup çıktılar: Sizin hakkınız yeniyor, yenen hakkınızı size biz teslim edebiliriz ancak” Bu söylemlere aç kitleler onlara doğru yöneldiler.

Popülistler, alttakilerin orada kalmasının sebebini kendilerinin de bir parçası oldukları sistemde bulmak yerine “ötekinde” aradılar. “Öteki var diye yerin dar. Öteki var diye sen yoksulsun. Öteki var diye sen ülkenin tam sahibi olamiyorsun. Ötekinden dolayı dinini kültürünü tam yaşamıyorsun. Sen farklı, kiymetli, her şeye layık üstün bir vatandaşsın. Böyle olduğun halde hakkını alamıyor, istediğini bulamıyorsun. Bana destek ver, ötekini defedelim sana alan açalım, seni baş tacı yapalım.”

Söylediklerine kendileri inanmıyordu, ama bu yalanlar diğerlerini avlamaya yetiyordu.

Bu minval üzere yüksek vaatler verdiler, vatandaşın korkularını kaşıdılar, kesin ayırımlar dayattılar ve kutuplaştırmalar yarattılar. “Bizden olmayan” ötekileri hain, terörist, dinsiz olarak kodladılar. Dini hassasiyetleri ve etnisiteleri kaşıyıp kullandılar.

Vatandaşı gaza getirmeye çalıştılar. Bu yalanlara kanmayanların gözünü korkuttular. “Diğerleri İktidara gelirse kiliselerimizi yıkacak, camilerimizi kapatacaklar. Baş örtüsünü kaldıracaklar, seni memleketten sürecekler. Beka tehlikeye girecek, vatan elden gidecek. Oysa “Biz” gelirsek size gün doğacak. Biz gidersek dönük güneşiniz tümden batacak, sizi kimse korumayacak.”

Bu hamaset dolu popülist söylemlerle oy avcılığı yaptılar. İktidara geldiler ve korku iklimi ile iktidarlarını sürdürdüler. Oysa demokraside iktidarın meşruiyeti rızaya dayalıdır. Rıza üretmeyeler, başta kalmak için şiddet ürettirler, baskı uyguladılar. Bunun sonucunda dengesiz, denetimsiz bir ferman sistemi ortaya çıkardılar. Buna şartsız şurtsuz uyun dediler; Uymayanın vay haline ...!?

Bu bir zaman bürün bunlar pirim yaptı. Toplumun psikolojisi buna müsaitti. Müsait olmayanı da ele geçirdikleri propoganda araçları ile müsait hale getirdiler. Ancak çözüyormuş gibi sorunların hiçbirini çözmediler. ...mış gibi yaparak, çözemezlerdide zaten. Fakat statükoyu korumak için bazı şeylerin sürmesi gerekirdi.

Bu düzenden beslenenler için üç şey önemliydi: 1) Biat sürsün, ister rıza ile ister baskı ile hiç farketmezdi. Bunun için ele geçirilmiş devletin bütün olanakları kullanılır, zor tekeli de dahil. Zorlukla karşılaşmak istemiyorsan, o halde; biat et, rahat et. 2) Para aksın. Kurulan çark dönmeli. Durursa düşecekler sanırlar. Bunun için sadece dış düşman yetmez iç düşman da yaratırlar. 3) Kutuplaşma yaratırlar. Bunun için arada belirgin duvarlar çekilir, arafta kimse kalmaz, kalmamalı. Yoksa mazallah “bi taraf olan bertaraf olur...!”

Fakat bu bölen, çatıştıran nefreti körükleyen düzenin hiç bir sorunu çözemediği görüldü. Çöktü gitti. Fakat böyle olsa da bütün otoriter, totaliter ve hatta faşist rejimlerin gıdası bu söylemler, kaynağı da bu kitlelerdir. ( Devam edecek)

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar