Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Öğretmenliği severek mi yapıyorsunuz?

Öğretmenliği severek mi yapıyorsunuz?

Okuyucu yazar buluşmasına gittiğim bir ortaokulda bir öğrenci “Öğretmenliği severek mi yapıyorsunuz?” diye sordu. Kısa bir düşünmenin ardından kırk yılı aşkın meslek hayatım gözlerimin önünden film şeridi gibi geçti.

Salonu şöyle bir süzdükten sonra “sevgili öğrenciler” diyerek söze başladım. “Öğretmen okulunu il genelinde yapılan sınavda 58. Sırada kazandım. Okula ayak bastığım ilk günden itibaren öğretmen olacağım duygusuyla hayatımı şekillendirdim. Bu duyguyu o kadar benimsemiştim ki yürümeme, konuşmama, oturmama, kalkmama ve bunun gibi nice davranışıma dikkat eder olmuştum. Tüm çabam öğretmenliğe ve öğretmene verilen değerin anlamını yitirmemesiydi. Bu çabama ek olarak ilerde iyi ve birikimli bir öğretmen olmak için çok kitap okudum ve hala okuyorum.

Lise ikinci sınıfın birinci dönemini bitirip karneyi aldıktan sonra memlekete döndüm. Memlekete döndüğümde aldığım haber beni derinden sarstı. ‘’Babamı kaybetmiştim.’’ Annem 6 çocukla ne yapacağını bilmez bir halde karaları bağlamıştı. Eş, dost bu acı günde bizi yalnız bırakmayıp maddi manevi destek olmuştu.

Sıkıntılı günlerimiz devam ediyordu. Bu arada küçük bir gelişme oldu. Babamın çalıştığı kurumdan bir işçi evimize geldi ve müdür beyin benimle görüşmek istediğini söyledi. Bu istek beni meraklandırmıştı. Bunun üzerine yola koyulup müdür beyle görüşmeye gittim. Müdür babacan ve içten bir tavırla beni karşıladı. Müdür bey, babamın işinde titiz ve başarılı bir usta olduğunu söyledi. “Bizlerin kendisine babamızın emaneti olduğunu ve emanete sahip çıkılması gerektiğini” dile getirdi. Bu zor günlerimizi atlatmamız için kurum olarak ellerinden geleni yapacaklarını söyledi. Ayrıca genel müdürlükle yaptıkları görüşme sonrası beni babamın yerine işe alabileceklerini fakat bunun için okulu bırakmam gerektiğini belirtti. Bu durum benim hiç hoşuma gitmemişti. O günün şartlarına göre bir işçi aylık üç bin alırken öğretmenin aylığı beş yüz liraydı. Maddi açıdan hem ben hem de ailem rahata kavuşacaktı. Ama öğretmenlik içimde hep ukde olarak kalacaktı. Henüz on altı yaşında gençlin merdivenine yeni adım atmış hayatı tanımaya çalışıyor ve bu çelişkiyle cebelleşiyordum. Tüm hayallerim öğretmenlik üzerine kurulmuştur. Bu işin içinden çıkmak zor olacak gibiydi. Müdür beye hiçbir şey demeden oradan ayrıldım. Günlerce ne yapmam gerektiğini düşünüp durdum. Bu arada ara tatil bitmek üzereydi müdür bey benden haber bekliyordu. İçinde bulunduğumuz durum içler acısıydı. En küçük kardeşim bir yaşını yeni bitirmişti, annem çalışacak durumda değildi. Okula geri dönüşüme bir gün kala müdürün yanına gittim. Müdür beye, ben okula devam etmek istiyorum dedim. Bunun üzerine müdür kendince iyi niyetini göstermek maksadıyla “size sadece yardım etmek istemiştik” dedi.

Okula döndüm. Yeni çıkan kanunla öğretmen okulu liseye çevrilince öğretmen olamam iki yıl gecikti. İki yıllık eğitim enstitüsünü okumam gerekti okudum ve sonunda öğretmen oldum. Bu arada yaz tatillerinde babamın müdürü bana iş verdi. Böylece aileme bir nebze de olsa destek oldum. İlk atamam bilmediğim bir şehrin uzak bir köyüne çıktı. Atandığım köyde şartlar çok zordu. Yol yok, su yok, araç yok, hastane yok. Bu zor şartlarda uzun yıllar çalıştım. Nihayet tayin isteme hakkım gelince memleketimde bir okula atandım.

12 Eylül sonrası hayat şartları çok ağırdı. Öğretmenler, memurlar çok zor geçiniyordu. Bu maddi zorluklar beni yıldırmadı ve her şeye rağmen mesleğime devam ettim. Bu süreçte evlenmiş çoluk çocuğa karışmıştım. Çocuklarımı her sıkıntıya göğüs gererek okuttum. Şimdi geriye dönüp baktığımda az maaşla ve o zor ekonomik şartlarda mesleğimi bırakmamış olmam, mesleğinizi severek mi yapıyorsunuz? diye soru soran öğrenciye verilebilecek en güzel cevaptır. Buna ek olarak öğretmenlik mesleğindeki tadı hiçbir şeyde bulamadığımı söyleyebilirim. Sınıfa girdikçe çocukları tanıdım ve sevdim. Çocukları sevdikçe öğretmenliği daha çok sevdim. 

İnsanın mutlu olması için mutlu bir çocukluk geçirmesi gerekir. Mutlu çocukluğun, mutlu gelecek olduğunu öğrendim. Çocuklara harcanan her saniyenin insanlığa adanan en büyük yatırım olduğunu, yıllar sonra “nasılsınız öğretmenim” dediklerinde gözlerinde ve yüzlerindeki samimiyettin güzelliğini her geçen gün daha iyi anladım. İyi ki öğretmenim ve birçok yüreğe dokunabildim hâlâ dokunuyorum.

Bu konuyla ilgili Bediüzzaman 29. Söz’de “Muhabbet şu kâinatın bir sebebi-i vücududur, hem şu kâinatın râbıtasıdır, hem şu kâinatın nurudur, hem hayatıdır” der.

Demek kâinatın yokluktan varlığa çıkış nedeni sevgidir. Yaratılmış her şeyin sevgi ile devam eder.

Öğretmenlik mesleğimi göz önüne aldığımda mayası sevgi olmayan hiçbir işim sonuç vermedi. Yakıtı sevgi olan her çalışmam beni başarıya götürdü. Severek yaptığım tüm çalışmalarım bana başarı, huzur ve mutluluk meyvesini bire bin olarak verdi.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar