Adil Harmancı

Adil Harmancı

Mail: adilharmanci30@gmail.com

Muktedir ne yapsa yeridir!

Yasada çerçevesi belirtildiği gibi birisine ‘hakaret etmek’ suçtur ve cezası vardır.

Bunu yetkisiz, sade bir vatandaş da yapsa suçtur, yetkili, yönetici konumundaki biri de yapsa suçtur.

Bu bir işçi olur, çöpçü olur, bakan olur, cumhurbaşkanı olur, ya da bir tane STK temsilcisi olur fark etmez, yani yasada, vatandaşlardan birinin diğerine hakaret etmesi suçtur, suçun da cezası vardır, bu kadar net.  

Hakarete maruz kaldığını beyan edip yargıya başvuran kişinin dilekçesi işleme konulur, yargılama sonunda da suçlanan ya öngörülen cezayı alır ya da gerekçesi belirtilip hakkında işlem yapılmaz.

Bu da net…

Ancak son günlerde siyasette yaşanan iki örnek bu netliği bozuyor ve yargının gerektiğinde ‘hakaret’ davalarında ya da başvurularında tarafgir kararlar verebildiğini gösteriyor.

Mesela CHP’nin İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, sarf ettiği ‘ahmak’ sözünden dolayı ceza alırken, tutuklu bulunan eski HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın İçişleri Bakanı tarafından kendisine yöneltilen ‘katil’, ‘iğrenç’, ‘aşağılık’ gibi hakaret içerikli sözlerden dolayı verdiği dilekçe işleme dahi konulmadı.  

Yani bir yerde yargı, hakaret etmeyi Bakan için ‘normal’ gördü! Daha da ötesi dilekçenin işleme dahi konulmaması bir başka tartışma vesilesi…

Açıkçası, bu her iki olayda muhalif kişiler mağdur edilirken, iktidardakine ise arka çıkıldı.

Yani yargı bu iki hakaret davası olayında kararı kişilerin pozisyonuna göre verdi, hakkaniyetli davranıp süreci ‘kişilerin pozisyonu ne olursa olsun’ deyip tarafsız bir şekilde yönetmedi.  

Tabi Türkiye’de gündem saniyede bir değiştiği için kimse bu ayrıntıları dikkate almıyor.

Peki, sadece bu hakaret davalarında yargının bu çelişkili tutumu toplumda nasıl bir etki yaratır sizce?

Bana sorarsanız toplumda, adaletin bu tarz bir şey olduğu zamanla kanıksanır, idarecilerin hakaretli sözleri ve haksız tutumları normalleşir, vatandaşlar, hele muhalif pozisyondakiler kendini adeta potansiyel haksız görmeye başlar, ‘muktedir ne yapsa yeridir’ gibi bir kültür oluşur.

Ve bu tam anlamıyla bir kültürel zehirlenmedir, bir kültürel felakettir, zihinlerde adalet kavramının tersyüz olmasıdır.

Adalet kavramının tersyüz olduğu bir yerde de haktan, fırsat eşitliğinden, hukuktan söz etmek mümkün olur mu?

Bu mümkün değilse orada sağlıklı bir toplum yapısı da mümkün değildir demektir!

İçe kapanık, işlevsiz, sorgusuz, kaderine razı bir toplum çok mu arzulanıyor acaba?

Böyle bir toplum yapısı çok mu işe yarıyor?

Demek ki belli bir kesimin işine yarıyor ki her dönem yargı dâhil tüm kurumlar harekete geçirilerek bu tür bir toplum yapısı üretilmeye çalışılıyor.

Toplum farkında mı peki, dedim ya gündem saniyede bir değiştiği için kimse uğranılan kültürel felaketin farkında değil…

Tabi tepkisizliğe baktığımızda her gelen iktidar aynı uygulama içinde olduğu için istenilen toplum yapısı çoktan yaratılmış gibi…

‘Muktedir ne yapsa yeridir!’

Bence toplumun geldiği nokta bu.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar