Adil Harmancı

Adil Harmancı

Mail: adilharmanci30@gmail.com

MHP sempatizanlığı, 12 Eylül ve bugün

12 Eylül 1980 yılında askeri darbenin olduğu ilk 3-4 gün MHP’nin örgütlediği Ülkü Ocakları üyesi gençler pek sevinmişti, ‘darbeyi biz yaptık’ diye etrafa gülücükler saçıyorlardı.

Liderleri Alparslan Türkeş’in kaçıp bir yerlere sığındığından habersiz bir şekilde, “yakında televizyona çıkıp açıklama yapacak, ülkenin Cumhurbaşkanı başbuğumuz olacak’ diyorlardı.

Darbeden 4 gün sonra Türkeş de saklandığı yerden çıkartılıp Ecevit ve Demirel’in yanına, cezaevine konulunca bir anda ateşleri düştü, moralleri bozuldu, ‘ne oluyor?’ diye olanları sorgulamaya başladılar.

Derken idamlar başladı, Evren’in dediği gibi bir sağdan, bir soldan; bir gün sabaha karşı bir ülkücü genç, bir gün sabaha karşı bir devrimci genç asıldı ve bu idamlar o zamana kadar ülkeyi solculardan, komünistlerden koruduklarını zanneden ülkücü gençleri hepten yıktı.

O zamanın Ülkü Ocakları başkanı Muhsin Yazıcıoğlu, 90’lı yıllarda parti kurup siyasete girdikten sonra ülkücülerin cezaevlerinde yaşadıklarını çok iyi anlatır; Kendisine cezaevinde zorla İstiklal Marşı okutulmasına pek içerlenir, “ülkeyi savunduğumuzu zannediyorduk, bize darbe yapıldı” der. “Kandırıldık, oyuna getirildik” der, “gençler birbirine kırdırıldı” der. Ve bunları “dış güçlere”, “derin devlete” bağlar.

Hikâye uzun ve bu gençler, idamdan kurtulup dışarı çıkanlar, dışarda olup yakayı ele vermeyenler sonradan daha çok mafya yapılanmalarına dahil oldular, ihale aldılar, iş insanı oldular, Abdullah Çatlı gibi olanları halen memleket kurtarmaya devam ettiler, Susurluk’ta kamyona çarpınca bir kez daha titreyip kendilerine gelmeye çalıştılar ama nafile, can çıkar huy çıkmaz.

Ve bugün de yollarına devam ediyorlar;

Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ’a saldırdılar, gazeteciye saldırdılar, MHP Derince teşkilatı açıklama yapmış, “yapanların eline sağlık” diye.

Bundan önce de hedef gösterilen her noktaya, her şahsa, her kuruma karşı hiç zaman kaybetmeden gereğini yaptılar.

Peki, kim bunlar?

Bir grup genç, kendilerini bilgili zanneden, yaptıkları eylemin doğru olduğundan zerre i miskal tereddüt etmeyen bir grup genç, yeter ki hedef göster anında saldırmaya hazır bir grup genç…

Ve günün birinde başları sıkışınca, 12 Eylül 1980 öncesinde olduğu gibi başta onlara hedef belirleyenler olmak üzere herkes arkasını çevirince, yaptıklarının doğru olmadığını iş işten geçtikten sonra anlayıveren, aileleriyle birlikte yaşamları altüst olan bir grup genç…

Peki, bir grup genci bu şekilde örgütleyip ortalığa saçan siyaset hak mıdır, doğru mudur, topluma reva mıdır?

Aslında “terör” siyaseti bu değil midir?

Hani her önünüze gelene “terörist” deme hakkınızı kendinizde buluyorsunuz ya, aslında sizin bu yaptığınız “terörizmin” en iyi örneği değil midir?

Eleştiriye tahammül demokratik siyasetin vazgeçilmezidir, empati kurmak da öyle; siyaset, iğnenin ucunu kendine de değdirme sanatıdır, sopa siyaseti bunun içinde değildir.

12 Eylül öncesinde gençlere yaşattıklarınızı tekrarlamayın, kendi koltuklarınız için temiz aile çocuklarını feda etmeyin, onların gençlik zaaflarından yararlanmayın, yazıktır, günahtır!

Yapabiliyorsanız siyaseti sopasız yapın, bir elinizde kalem, diğerinde mikrofon, ha yapamıyorsanız daha fazla kan bulaşmadan etrafa bu işi bırakın ey beyaz saçlılar!  

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar