Adil Harmancı

Adil Harmancı

Mail: adilharmanci30@gmail.com

Korona ya da can derdi

Herkes kendince koronavirüs hakkında yazıp çizdi, çoğunu okuma imkanım oldu, benzerlerini özet geçtim.

Yazılanlar, daha çok tedbire dikkat çeken yazılardı, korunmayla ilgili yani, kimi yazılar da virüsün toplumsal, siyasal, inanç eksenli etkileri hakkındaydı.

Aslında benim dile getirmek istediklerimin odak noktası, okuduğum yazılardan ve devletler tarafından alınan önlemlerden de yola çıkarak insanın esasen bu süreçte ortaya çıkan “can korkusu” sorunu olacak.

Ölüm kapıyı çalınca, insan düşüncesinde ve davranışlarında nasıl değişmeler oluyor, ona yoğunlaşmak istiyorum.

Tabi bundan önce de insanlık tarihinde ciddi salgın hastalıklar ortaya çıktı, ancak iletişimin daha hızlı işlediği, her şeyin saniyelerle öğrenilebildiği ve aynı oranda tepkilerin de o hızda olduğu günümüzdeki bu salgın hastalık çok daha etkili seyrediyor.

Hem iletişim olanakları hem de virüsün şakaya gelmeyen ölümcül tehdidi, beynimizi çok daha çabuk zorluyor ve bizi harekete geçiriyor.

Hani 1800’lü yıllarda olsak, mesela Çin’deki bir doktorun açıklaması ne zaman ve ne kadar sağlıklı bir şekilde topluma yayılırdı tahmin edersiniz, ama şimdi Korona ile ilgili ne yapılması gerektiği Çin’deki bir televizyonda anlatılınca siz gezegenin öbür ucunda evinizde, işyerinizde, sokağınızda hemen uygulamaya geçebiliyorsunuz.

İşte, Çin’den yankılanan ses saniyeler içinde bize “şakası yok öldürüyor” şeklinde yansıyınca hep beraber harekete geçtik, can korkusu her tarafımızı sardı.

Sokağa çıkma yasağından tutun, okulların kapatılmasına, camilerde, kiliselerde ibadet ertelenmesine varana dek önlemler devreye alınmaya başlandı, evlere kapandık teker teker, öyle birkaç kişi değil, topyekûn hep beraber.

Ölüm korkusu birimizi değil, birkaçımızı değil, hepimizi bir anda ilgilendirince, tabi tepkiler de o minvalde oldu.

Değerler ona göre biçimleniyor şu an, yarın unutsak bile gelenekler, inançlar kendini gözden geçirmek zorunda kalıyor; Allah her şeye kadirdir, İsa Mesih kurtarır, Şeytan işidir, kaderdir sözleri yerine, herkesin canını korumaya almak için nasıl seferber olduğuna tanıklık ediyoruz şimdi hep beraber hem kendimizin tanığıyız hem de başkasının…

Neden böyle peki, çünkü ölüm sadece komşumuzun, ilgili olmayanımızın, sadece savaştakinin, depremdekinin, tsunamidekinin, çığ altındakinin sorunu olmaktan çıktı, bey, paşa, kral, zengin, fakir, şu ırk bu ırk, şu millet bu millet, o din diğer din ayırımını yapmadan hepimizi bir anda ilgilendirmeye başladı.

Öyle olunca da başa döndük, ilk insanın doğaya karşı heyecanını yenmeye çalıştığı ilk başa…

İlk insanda da her canlıda olduğu gibi ölüm korkusu vardı, ya da yaşama mecburiyeti diyelim biz buna, o nedenle de yaşama tutunmak için ne gerekiyorsa yaptı ilk insan, taştan balta yaptı, sonra ok… avladı, deriyi elbise yaptı, güneş batınca üşüdü ama ateşi bulunca da suni ısınmayı öğrendi, sonra topraktan faydalandı, üretime başlayınca kendine gelmeye başladı, gözü açıldı, modernliğin yolunu tuttu.

Bu arada kendine bir yaradan aradı, güneş dedi, rüzgar dedi, ateş dedi, sonra görünmeyen güçte karar kıldı, hepsi mi, hayır bir kısmı, ama çoğunluk kendisinin yönetenin doğa üstü bir güç olduğuna inandı ve adına ‘Tanrı’ dedi.

Yani bizi Korona’ya getiren süreç öyle basit olmadı, ölümle boğuşa boğuşa, şimdi de o boğuşmanın ilkel dönemini yaşıyor insanlık, en iyi çözümümüz ise şu an evimize kapanmak oldu, ilk insanın yarına sağ uyanması için mağaraya, bir ağacın kovuğuna sığınması gibi.

Bir bilgisayara format çekilmesi gibi bugüne kadarki tüm iddiaların ve ideallerin içi boşaldı, tek gerçek yarına canlı uyanabilme çabası kaldı, bunun için de dua edenler, ‘Tanrı’dan medet umanlar olsa da insanlar daha çok kendi imkanlarıyla ölmemeye bakıyor, çırpınıyor, çabalıyor, virüsün üstesinden gelmek için gecesini gündüzüne katıyor. Büyük devletmiş, dünya lideriymiş, nükleer silahmış, cengaver ordularmış laf bunlar laf, artık kimse bu aralar bunların lafını bile etmiyor.

Biliyorum yarın düze çıktığımızda, insana kötülük etme fırsatı yeniden doğduğunda bu yaşadıklarımız bir hikayeye, sıradan bir sinema dizisine dönecek, insan yine insana, çevreye ve diğer her tür canlıya kötülük edecek ama bir gerçek var ki istediğimiz kadar bugünleri yaşamamış sayalım hayatımızda sadece bir gerçek var, o da, ölmemek için yaşama refleksi, gerisi tamamen kendi uydurmamız.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar