Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Korkunun yüreğinde yeri yoktu

Jandarma İbrahim Mengüverli şehirden şehre sürekli tayini çıkan biriydi. Son olarak tayini Emirdağ’a çıktı. Aradan bir iki hafta geçmişti ki bir gün bölük komutanı İbrahim’i yanına çağırdı.

İbrahim odaya girdiğinde cübbeli, sarıklı dimdik ayakta bekleyen biri ile karşılaştı. Komutan İbrahim’e “Nerelerdesin?” deyince İbrahim, “Buralardayım, hayrola bir şey mi var?” dedi. Komutan sarıklı, cübbeli kişiyi göstererek “Kim bu, biliyor musun?” dedi. İbrahim, “Bilmiyorum” dedi. Komutan, “Bediüzzaman!” deyince İbrahim heyecanlandı ve hemen ellerine sarılıp öpmeye başladı. Komutan, “Bediüzzaman’a bir ev tutulacak. Sen evi tutuver. Senin tanıdığın vardır. Ev muhakkak karakolun karşısında olacak” dedi. İbrahim, karakol karşısında Bakırcı Hasan diye birinin kiralık bir evi olduğunu hatırladı. Alt katı dükkân, üst katı evdi. Fakat bakırcı Hasan sabah akşam içen biriydi. Ara sıra İbrahim de ona katılırdı. Bakırcı Hasan sürekli sarhoş ve içmeden duramayan biriydi.

İbrahim hemen Bakırcı Hasan’ın yanına gitti. “Hasan usta, şu üst katı kiraya ver de hoca efendiyi oraya koyalım” dedi. Bakırcı Hasan, “Kardeşim, ben sarhoşum o hoca ile nasıl geçiniriz?” dedi. İbrahim biraz düşünüp ne diyeceğini bilemeyince hemen Bediüzzaman’ın yanına gitti. Bediüzzaman’a “Ev var ama ev sahibi zil zurna sarhoş!” dedi. Bediüzzaman, “Peki kardeş, varsın sarhoş olsun!” deyince İbrahim geri dönüp evi tuttu. O gün eşyalar eve taşındı. Eşyaları, bir ekmek çıkını, ibrik gibi ufak tefek şeylerdi. Bediüzzaman İbrahim ile eve gittiklerinde Hasan onları bekliyordu. Bediüzzaman Hasan’a “Gel bakalım Hasan Usta!” deyince Hasan ezile büzüle Bediüzzaman’ın yanına geldi. “Buyurun hocam!” dedi. Bediüzzamam, “Sen içki içer misin?” deyince Hasan, “Sabah akşam demez içerim efendim.” dedi. Bediüzzaman elini kaldırdı Hasan’ın sırtına koydu üç kez sıvazladıktan sonra “Hadi oğlum sen de bundan vazgeçersin!” dedikten sonra oradan ayrıldı. Hasan o gün Bediüzzaman’ın arkasında sabah namazı kıldı. Bir daha içkiyi ağzına almadı. İbrahim olanları görünce gözünde inanamadı. Gün geçtikçe Bediüzzaman İbrahim’in gözünde büyüdü ve yüreğinin en has köşesinde yer almaya başladı.

İbrahim’in komutanından aldığı görevi, Bediüzzaman’ı kimseyle görüştürmemekti. O nöbetlerinde bu emre hiç uymadı. Gelen talebeleri onunla görüştürdü. Bir gün İbrahim nöbette iken süvari muavini orada geçiyordu. Bediüzzaman da dışarı çıkmıştı. İbrahim, Bediüzzaman’ı görünce büyük bir komutanı geliyormuş gibi birden selama durdu. Durumu gören süvari muavin İbrahim’e sert çıktı: “Sen hocaya selam vermişsin” dedi. İbrahim “Ben Müslümanım, tabii ki selam veririm” dedi. Süvari muavini bu cevaba daha da delirerek “Falakaya yatırın bunu!” dedi. Hemen askerler geldi. İbrahim’i falakaya yatırdı ve kızılcık sopasıyla ayaklarına vurmaya başladı. Her sopadan sonra İbrahim, “Üstadla konuştum ya ona selam verdim ya feda olsun her şeyim.” dedi. Süvari muavini, “Asker hocaya selam veremez!” dedikçe İbrahim, “Verir” dedi. Süvari muavini falakadan sonra onu bir hafta hapse atmalarını söyledi. İbrahim bir hafta gönül huzuru içinde cezasını çekti ve dışarı çıktı.

İbrahim yine nöbette olduğu bir gün alay komutanı ve tabur komutanının olduğu bir ortamda Bediüzzamana’ı görünce hiçbir şey olmamış gibi korkmadan çekinmeden yine selama durdu. İbrahim artık korkuyu aşmış hiçbir şey onun umurunda değildi. İbrahim bir haftalık hapis cezasından sonra Bediüzzaman’ı görünce yanına gitti “Hocam, nasılsınız?” dedi. Bediüzzaman “İyiyim evlat, geçmiş olsun. Zalimler hem bu dünyada hem de ahirette belalarını bulacak!” dedi. O günden sonra kimse onu Bediüzzaman’a saygı gösterme konusunda engelleyemeyeceğini çok iyi biliyordu. Çünkü artık korkunun onun yüreğinde yeri yoktu.

Kaynak: 

Necmeddin Şahiner- Son Şahitler-3

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar