Adil Harmancı

Adil Harmancı

Mail: adilharmanci30@gmail.com

Korku ülkesinde seçmen olmak

Türkiye’de bir seçim yapıldı, şimdi herkes sonuçlar üzerinde kafa yormaya çalışıyor;

Muhalefetin diyebilirim ki hezimeti ile sonuçlanan seçimlerin nasıl olur da bunca yoksulluğa, fiyat artışlarına, enflasyona, depremdeki çaresizlik ve dış politika çıkmazına rağmen 21 yıllık bir aradan sonra halen iktidar partileri lehine sonuçlanabildiği en çok merak edilen hususların başında geliyor.

Tabi bu arada Kürtler açısından da sonuçlar ayrı bir değerlendirmeyi öne çıkarıyor, o da, nasıl oluyor da silahlı eylemlerin en düşük düzeyde olduğu hatta neredeyse hiç olmadığı ve HDP’nin hiç olmadığı kadar ‘Türkiye partisi’ olma yönünde bir politika izlediği bir süreçte oylarında bir ilerleme olmaz, hatta düşüş olur sorusu da bu seçimlerin öne çıkan sorularından biri oluyor.

Sonuçları iktidar-muhalefet açısından değerlendirdiğimde Türkiye’de seçmen aç da kalsa günlerce deprem enkazı altında da kalsa kendisini yönetecek olanı seçmek için sandık başına gittiğinde demek ki bunlar aklına gelmiyor. Kendisini açı bırakanı deprem enkazı altında bırakanı yüksek bir oyla seçtirebiliyor.

Peki, bu normal bir şey mi?

Bana göre toplumun içinde olduğu seviyeyi, edindiği kültürü baz aldığımızda çok normal. Erzurum’da İmamoğlu’na taş atıldığında da yazmıştım, herkes ‘Erzurumlu masum’ derken ben ‘Erzurumlu suçlu’ demiştim. Herkes Maraş merkezli deprem yaşanan illerde AKP kaybeder diye umut beslerken ben ‘hayır oy kaybetmez aksine artırır’ demiştim ve sonuç da öyle oldu.

Benim bu konudaki iddiam şudur; siz insanları zamanında nasıl bir kültürle donatırsanız öyle verim alırsınız. ‘Ne ekersen onu biçersin’ sözünde olduğu gibi.

Bir kere Türkiye’de herkes korku ekmiş. Bunu ilk başta CHP yapmış. Sonra Demokrat Parti ve diğer siyasi partiler yapmış. Ne yapmışlar peki; birincisi, Kürtlerin varlığına işaret ederek topluma sürekli bir ‘bölünme’ korkusu aşılamışlar. Ki bu seçimde Cumhur İttifakı bu korkuyu çok ciddi söylemlerle kullandı, Millet İttifakı ise cılız bir sesle ortayı bulmaya çalıştı. Ama olmadığını hep beraber gördük.

Topluma başka bir şeyi daha aşılamışlar bu siyasi partiler, o da, ‘din elden gidiyor’ korkusu. CHP zamanında Osmanlı’dan arta kalan bir kültürü ‘laiklik’ adı altında modernleştirmeye çalışırken yaşanan aşırılıklardan Adnan Menderes ve Necmettin Erbakan yararlanmış, topluma laikliğin dinsizlik olduğu üzerinden propaganda edilmiş ve toplum ağır bir dindarlık cenderesine sokulmuş. İnançlı insanlar bu olanlara çanak tutunca da artık bir noktadan sonra siyaset bir yana bırakılmış, din ticaretine başlanmış.

Dikkat ederseniz seçim mitinglerinde Erdoğan sadece bu iki noktayı öne çıkardı; Birincisi, idam edilen Menderes’in adını anarak 14 Mayıs’ı ‘rövanş’ olarak niteledi ve ‘yeter söz milletindir’ gibi sözler etti. Bu sadece Menderesle çok partili sisteme geçildi diye yapılan bir hatırlatma değildi, bu, bir dindarın idam edilmesini seçmene hatırlatma çabasıydı.

İkincisi de her zaman yapıldığı gibi HDP üzerinden Millet İttifakı’nı baskı altına almaya çalıştı Erdoğan ve seçmene aslında CHP’nin ektiği korkuyu yeniden hatırlattı, ‘Kılıçdaroğlu gelirse ülke bölünür’ gibi bir imaj yaratmaya çalıştı.

Kısacası bu iki korku Cumhur İttifakı’na yeniden seçim kazandırdı diyebiliriz.

Peki, Yeşil Sol Parti neden istediği sonucu elde edemedi?

Bunun nedenleri biraz fazla; Birincisi, bu seçimde gitmez denilen belli Kürt oyları yine AKP’ye gitti gibi bir durum var. İkincisi, aday belirleme konusunda tartışmalı bir süreç geçirdi Yeşil Sol Parti. Üçüncüsü, ittifak ortağı TİP ile bir anlaşmazlık yaşandı. Dördüncüsü ve bana göre en önemlisi seçime kısa bir süre kala HDP’nin kapatılma ihtimaline karşılık Yeşil Sol Parti ile seçime girilmesinin ortaya çıkardığı zorluklar. Mesela tanıtım için yeterli çalışma yürütülemedi. Bir metre boyundaki seçmen kağıdında çoğu seçmen Yeşil Sol Parti adını ararken belki basite kaçtı ve çoğu yerde ‘Sol’ partiye oy kullanıldı. Bunu siz bir de okuması yazması olmayan seçmen açısından düşünün. Ben Yeşil Sol Parti’nin oylarının büyük bir kısmının geçersiz sayıldığı, büyük bir kısmının da yanlış kullanıldığı inancındayım. 

Ve tabi ki Yeşil Sol Parti de tıpkı diğer muhalefet partileri gibi ekstra olarak  ‘bölünme’ ve ‘din elden gidiyor’ gibi topluma şırınga edilen korkulardan da payına düşeni almadı değil.

Yani ne Türkiye partisi olma çabası ne de PKK’nin sınırların içinde Mersin dışında hiç eylem yapmamış olması Yeşil Sol Parti’nin daha makul seviyede bir oy almasını sağlamadı.          

Sanırım bu sonuçlar, Yeşil Sol Parti açısından da ayrı bir değerlendirmeyi gerekli kılıyor. O da, böyle bir toplumsal yapı gerçekliğinde sandık yoluyla ilerlemek, sorun çözmek, meram anlatmak ne kadar mümkün? Bana göre bu sorunun cevabı aranmalı ve önce bu sosyoloji değerlendirilmeli. Kürt nüfusun yoğunlukta olduğu Adıyaman gibi bir yerde Menzil şeyhini geçemiyorsa bir parti, ciddi sorun var demektir. Malatya’da daha göze gelen bir oran elde edemiyorsanız oranın sosyolojisine bir eğilin. Maraş, Antep, Urfa ha keza…

Yani siyaset sadece mikrofonla yapılan bir icraat değil, biraz da toplumla buluşmak ve oturup bir çay içmek de bu kapsamdadır. Dert dinlemek, çözüm üretmek, samimi olmak, ilgili olmak, bunlar önemli kıstaslar.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar