Osman Turğut

Osman Turğut

Mail: o.turgut@vanmed.net

İÇİNİZDEKİ ÇOCUK HER ZAMAN ÇOCUK KALSIN

Her çocuk adeta bir dehadır ve her deha adeta bir çocuktur. (Arthur Schopenhauer)

Küçük Prens; bize optimist ve cesur hayat görüşüyle, hepimizin birer kral ve kraliçe olabileceğini vaat eder; tabii bir prensi andıran çocuğun gücü ve kararlığıyla içimizdeki zengin özlük olasılıklarını gerçekleştirirsek. İçimdeki çocuk benim yaşayan öz benliğimdir. O henüz yetişkin olmanın günahıyla örselenmemiştir. Henüz toplumsal benliğe sahip insanın yıldızları ve üniformalarıyla harap olmamıştır. İçimizdeki çocuk kanun tanımaz, şüpheci ve meraklıdır. Ayrıca yetişkin mantığının mikrobik budalalığı karşısında tam bir dayanıklılığa sahiptir.

Çocuklar gibi olmazsanız cennet krallığına giremezsiniz; bu söz Yeni Ahit’te geçer. Burada söylenmek istenen şudur. Çocuk ruhunun masumiyetine ve derinliğine geri dönebilirsek kendimizi özgürleştirerek benliğimize ulaşabiliriz. Bir çocuğun saf benliğiyle yaşadığımızda her zaman karşımıza çıkan ideolojinin, kralın yeni giysilerinin  “çıplaklık “olduğunun farkına varır ve gözlerimize mil çekilmesine müsaade etmeyiz. İçimizdeki çocuğa yakın olduğumuzda sadakati, kendi kendimize sadakat olarak yaşarız.  Küçük Prens hassas ve sevgi doludur. Elbette bu iki özelliği yoğun komplikasyonlara sahiptir ve sadece çocuğun pembe dünyasından söz ederek, tehlikelerini bir sır gibi saklayan her türlü yalanı cezalandırır.

Küçük Prens, ebeveynlerin çocuk eğitiminde etkili olabilmeleri için, çocukla sağlıklı ilişkiler kurabilmeleri ve ileride olmasını düşlediğimiz yetişkinin veya kendilerinin küçük bir kopyası olmaması için onlara kızmamakla başlanır. Beklentilerimizin gerçekleşmesini sabır ve güvenle beklersek, çocuğa da bu aşamaları atlatması için daha sağlıklı bir ortam hazırlamış oluruz. Zira çocuk, çocuktur. Neden onu şimdiden yetişkinler dünyasına ayak uydurmaya zorluyor, ondan yaşından büyük davranışlar bekliyor ve beklentilerimize uymadığı için de kızıp eleştiriyoruz? Kaçımız çocukluğunu tam anlamıyla “çocuk” gibi yaşadı? Kaçımıza daha çocuk daha çocukken “hep büyük gibi davranması “önerilmedi? Kaçımızın içindeki çocuk hala kıpırdıyor? Bırakalım Allah’ın Lütfü olan bu çocukluk çevresini doyasıya yaşasınlar, zaten yaşamlarının ¾’ünü yetişkin olarak yaşayacaklar mı? Bakın 20.yüzyılımızın tanınmış şairi Halil Cibran, Ermiş adlı şiirinde bu konuda ne diyor?

Sizin diye bildiğiniz evlatlar gerçekte sizin değildirler,

Onlar kendini özleyen Hayat’ın oğulları ve kızlarıdır.

Sizin aracılığıyla dünyaya gelmişlerdir ama sizden değildir.

Sizlerin yanındadır ama sizlerin malı değildir.

Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla.

Çünkü onların kendi düşünceleri vardır.

Onların vücutlarını çalabilirsiniz ama canlarını asla.

Çünkü onların canları geleceğin sarayında oturur.

Ve sizler düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz.

Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz ama onları keninize benzetmeye kalkışmayın hiç.

Çünkü Hayat ne geriye gider ne de geçmişle ilgilenir.

Sizler, evlatların birer canlı ok gibi fırlatıldıkları yaylarsınız.

Yayı geren, sonsuza açılan yolda kendine hedef edinmiştir ve oklarını en uzağa eriştirebilmek için kendi gücüyle sizleri gerer.

Yayı gerenin elinde seve seve bükülün.

Yayı gerenin elinde seve seve bükülün. Çünkü oku atan o güç.

uzaklaşan okları sevdiği kadar elindeki sağlam yayı da seve

Kısacası İçimizdeki Küçük Prensi keşfettiğimizde, ölüm dikenini yetirir ve yaşamın gülün, sevginin rengiyle ışıldar.

 

 

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar