Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Hafız Zekai’nin gel-gitleri

Mehmet Zekai çocuk yaşta Kur’ân’ı öğrenmek için koşarak hocalardan ders alır.

Merak saldığı hafızlık için de üstün gayretleri sonunda hafız olur. Hafız olduktan sonra Hafız Zekai diye çağrılır. Bir gün hocalarla sohbetinde Bediüzzaman ismini duyunca meraklanır ve Barla’ya doğru yola çıkar. Bediüzzaman’ı ziyaret ettikten sonra bütün duygularıyla Bediüzzaman’a ve Risale-i Nurlar’a bağlanır. 

Bediüzzaman, bu ziyaretten sonra bir mektubunda Hafız Zekai için “hakikaten gençlerin içinde mümtaz zekâ bir uluvv-ü himmet istidadında gördüm vicdanen onu biraderzademe benzeterek sevdim” der. (Emirdağ Lâhikası 1-82) Hafız Zekai o görüşmeden sonra ciddî ve samimî bir ruh hali içinde Risaleleri büyük bir şevkle okumaya ve yazmaya başlar. Nur Talebeleri de onun için kalemi ve mektuplarıyla kendisinden ümit vadeden bir genç olarak söz eder. Santral Sabri, Hafız Zekai için “fedakâr ve has talebeliğe lâyık ve Hulusi Beye halef olabilecek biri” diye Bediüzzaman Hazretleri’ne bir mektubunda yazar. Daha sonra Zekai askere gider. İki yıllık askerlik süresi içinde maddî ve manevî Risalelerden soğur ve uzaklaşır. Askerlik dönüşü Bediüzzaman ve Nur Talebelerinden uzaklaşır. Maddî sıkıntılarını gidermek için Afyon’un Dinar kazasında az bir sermayeyle bir bakkaliye dükkânı açar ve yavaş yavaş çevrede esnaf olarak tanınmaya başlar. Aradan altı ay geçer.

 Bir gün bir müşterisi dükkânına gelir ve ona okuması için Risale-i Nur Külliyatı’ndan Ramazan Risalesi’ni verir, o da Risaleyi alır ve çekmeceye atar.

1935 yılı ortalarında Isparta’da çok önemli olaylar olmuş veya olacakmış gibi devletin asayişi ile bütün yetkililer Isparta’ya gelir. Şehirde önceden hiç görülmemiş olağan üstü güvenlik tedbirleri alınırken Bediüzzaman ve 120 talebesinin ev ve iş yerlerine baskınlar düzenlenir. Baskında ele geçirilen Risaleler suç unsuru olarak kabul edilir ve ellerine kelepçe vurulur. 

Isparta Savcılığı’nda ifadeleri alınır ve Eskişehir’e yargılanmak üzere sevkleri yapılır. Mahkeme süreçleri başlar. Bu baskınlar her şehir ve beldede eş zamanlı devam etti. Hafız Zekai’nin okumak için çekmecesine attığı Ramazan Risalesi de bir baskın sonunda ele geçirilir ve Nur Talebeleriyle beraber Eskişehir Cezaevine götürülür. Böylece Hafız Zekai’nin büyük emeklerle açtığı küçük bakkal dükkânı da kapanmış olur. Bediüzzaman Hazretleri Hafız Zekai’nin tutuklanmasına çok üzülür ve mahkemede onun adına yaptığı müdafaada üzüntüsünü belirtir. Zekai iki yıl süren askerliği ve sonrasında Risale-i Nur ve Nur Talebelerinden uzak kalınca Bediüzzaman Hazretleri Zekai için “Zekai’nin bu iki senelik askerliği belki bin lira kadar manevî faydasını kaybettirdi” diye mektubunda belirtir. Zekai altı ay boyunca devam eden bakkallık süresinde Risalelerden ve Nur Talebelerinden uzak kalması cezaevinden çıktıktan sonra devam eder. Parasız pulsuz ve Risale-i Nur’dan uzak maddî manevî yoksulluk içinde kıvranır durur. Bunalıma girer ve dengesi bozulur. İç muhasebesi iç savaşa dönüşür. Aklı ve kalbi çeşitli yara bere içinde kalır. Bir gece yarısı aniden kalbine geçmiş günlerin tatlı hatıraları düşer. Kendini uzun bir süre başı su altında kalıp sonra nefes alır gibi kalbi birden bir huzur hisseder. Kıyıya düşen balığın denize kavuşması gibi kendini Bediüzzaman Hazretleri’nin ve Risale-i Nurlar’ın şefkatli kollarına atma hissi kalbine bir tohum olarak düşer. Abdurrahman gibi tövbe istiğfar ederek bu zamanın sefine-i Nuh’u olan Risale-i Nur gemisine dahil olmak için büyük bir arzu duyar. Kendini toparlar ve büyük bir pişmanlık ve mahcubiyet içinde Bediüzzaman Hazretlerine durumunu anlatan mektuplar yazar. Mektubunda, bundan böyle büyük bir ihlâs ve inançla Risale-i Nurlar’ı nefsini ıslah etmek için ömrünün sonuna kadar okuyup yazacağını yazar. 

Bediüzzaman Hazretleri Zekai’nin mektubunu Abdurrahman’ın mektubu gibi görür ve dünya hevesatından nefret ettiğini söyleyen Zekai’yi talebeliğe geri kabul ettiğini mektubunda müjdeler. Zekai, Abdurrahman gibi pişmanlığını feryadı figan eden duygularını kaleme döker. Yazdığı bir başka mektubunda da “iman ve Kur’ân hizmetinde geç kaldığım gece gündüz demeden çalışarak mesafeyi kapatacağım” diyerek kararlılığının ölçüsünü gösterir. Böylece Zekai eski günlerine daha çok istek duyarak döner. Bediüzzaman Hazretleri ona büyük bir şefkat ve yakınlık göstererek onu eskisi gibi kabul eder ve ona Abdurrahman gibi sahipte çıkar. Zekai bu badireleri atlattıktan sonra Isparta’ya gelir ve yerleşir. Merkez camide imamlık yapar. Son zamanlarında Isparta’da hastalara bakar. Hastalara şifa olsun diye duâ eder ve şifa âyetlerini kâğıtlara yazarak yanlarında taşımalarını söyler. Bu durumu duyan Nur Talebeleri Bediüzzaman Hazretleri’ne durumunu bildirir. Bediüzzaman Hazretleri “Zekai’me dokunmayın” diyerek ona şefkat gösterir. Zekai evlenmediği için hayatını bir vakıf gibi devam ettirir. 

1960 yılında vefat ettiğinde kimsesi olmadığından cenazesi Atabey’e götürülmez, Isparta’da ki bir mezarlığa defnedilir. Gideni geleni ve kimsesi olmadığından mezarının hangisi olduğu kimse tarafında bilinmemektedir.

Kaynak: Isparta Kahramanları - Himmet Koçoğlu

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar