Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Genç kamyoncu

Musa Yukarı, Salim Acar ve Veli Başarır 1957 yılında İzmir’den Isparta’ya Bediüzzaman’ı ziyarete giderler. Isparta’da kaldıkları süre içinde Bediüzzaman’la görüşmeye muvaffak olamazlar.

Geceleri bir handa kalırlar. Han, geceleri tıklım tıklım dolu olurdu. Farklı şehirlerden iş gereği Isparta’ya gelip bu handa kalanlar gece odalarına geçmeden önce gruplar halinde masa başında sohbet ederdi. Genellikle sohbet konusu memleketlerinde yaşanan ilginç olaylar olurdu. Handaki gece sohbetleri, önemli bir radyo haberi dinler gibi herkes tarafından ilgiyle dinlenirdi. 

Üç arkadaş handaki gece sohbetine sandalyelerini çekerek katıldılar. Masada oturan gençten biri üç arkadaşa hoş geldin diyerek onları sohbete çekti. Genç onlara nereden geldiklerini ve burada ne aradıklarını sordu. Musa Yukarı, İzmir’den Bediüzzaman’ı ziyarete geldiklerini ama bir türlü Bediüzzaman’la görüşemediklerini söyledi. Genç, Musa’yı dikkatle dinledikten sonra üç arkadaşın yakınında bir yere sandalye çekerek otururdu. Onlara “Siz Bediüzzaman’ı mı ziyarete geldiniz?” diye sordu. Musa, “Evet, onun ziyaretine geldik.” deyince gencin yüz çizgileri derinleşti. Sonra anlamlı anlamlı üç arkadaşa baktı. Genç, sandalyesini onlara biraz daha yaklaştırdı: “Ben size başımdan geçen bir hadise anlatmak istiyorum!” dedi.

Hanın loş ışığı altında üç arkadaş gencin ağzından dökülecek kelimeleri merakla beklediler. Genç: “Ben kamyon şoförü olarak çalışıyordum. Bir gün taksiyle yanıma tanımadığım üç kişi geldi. Benimle önemli bir iş konuşmak istediklerini söylediler. Onlara “olur.” dedim ve kimsenin bizi görmeyeceği bir köşeye geçtik. İçlerinden biri kısık bir ses tonuyla “memleketimizde Bediüzzaman adında zararlı bir âlim var. Eğer onu öldürürsen sana elli bin lira para vereceğim. Senin işin, kamyonunla taksiye çarparak olaya kaza süsü vereceksin.” dedi. Bir an yerimde çivilenmiş gibi kaldım. Birden hayatımın yoksulluk günleri gözlerinin önüne geldi. Paraya çok ihtiyacım vardı. İşi kabul ettim. Bana çarpacağım taksinin rengini ve plaka numarasını verdiler. Onlara güvenebilmem için de parayı benim tanıdığım birine emanet olarak bıraktılar. Paraya bir an önce kavuşmak için hemen işi bitirmek için yola çıktım. Daha önce üç adam beni taksinin geçeceği yol güzergâhına getirerek nerede kazayı yapacağını gösterdiler. Daha sonra kazayı yapacağım yol güzergâhına geldim ve sabırla taksinin gelmesini beklemeye başladım. Direksiyonun başında, gelen taksilere baktım. Beklediğim taksi bir türlü gelmiyordu. Nihayet kâğıtta yazılı renkte bir taksi uzaktan görününce anahtarı çevirdim. Taksi biraz daha yaklaşınca plaka numarasından da emin olunca hemen gaza bastım. Beklediğim taksi birden yolun sağ tarafına çekildi ve durdu. Taksiden genç biri indi. Taksinin yol kenarına çekildiğini görünce ben de frene basarak yavaşladım. Taksiden inen genç yolun sol tarafına geçti ve bir yolcu gibi bana durmam için elini kaldırdı. Ne oluyor diye frene bastım ve gencin önünde durdum. Kamyonun kapısını açtım: “Buyur ne var?” dedim. Genç, “Hoca Efendi takside seni çağırıyor.” dedi. Bir an durakladım. Kendi kendime acaba hoca efendi benim onun canına kast ettiğimi mi öğrenmiş diyerek korku içinde biraz bekledim. Sonra yavaş yavaş kamyondan indim. Şaşırmış ve merak içinde karşıya geçtim. Taksinin yanına yanaştım. Hafif eğilerek açık taksi camından içeriye baktım. Başında sarığı, yüzü nurlu hoca efendi de başını camdan çıkarınca onunla göz göze geldik. Hoca efendi bana “Oğlum ben memlekete zararlı bir hoca değilim. Sana yanlış bilgi verdiler. Bu teşebbüsünden vazgeç.” dedi. Hoca Efendi’nin yumuşak, şefkat dolu sesi bana öyle sıcak ve samimi geldi ki yüreğimi iki eline almış gibi kendimi ona yakın hissettim. Hoca Efendi’nin o sözlerinden sonra kamyon çarpmış gibi darmadağın oldum” diye o günü anlattı. 

O gece handa masa başındaki üç arkadaş donmuş birer ağaç gibi sessizce onu dinlediler. Genç kamyoncu: “Eğer o an bana para teklif eden o üç kişiyi görseydim üçünü de acımadan kamyonumla ezerdim.” dedi. Kamyoncu genç, olayı anlatırken öyle heyecanla ve korku içinde anlatıyordu ki Bediüzzaman’dan çok etkilendiği her halinden anlaşılıyordu. Üç arkadaş, Bediüzzaman’la ilgili hadiseyi dinledikten sonra kendi aralarında: “Bu ziyarette Bediüzzaman’ı göremedik ama bu hatırayı dinlemek geldiğimize değdi.” dediler.

Kaynak: 

Ömer Özcan- Ağabeyler Anlatıyor-2

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar