Adil Harmancı

Adil Harmancı

Mail: adilharmanci30@gmail.com

Erzurumlu suçlanır mı suçlanmaz mı?

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Erzurum’da düzenlediği mitingin taşlı saldırıya uğramasını her gören, duyan aman aman Erzurumluyu suçlamayın diyor. Bunu İmamoğlu kendisi de söyledi, ‘bu bir provokasyondur, Erzurumlularla ilgisi yoktur’ diye.

Eyvallah İmamoğlu’nu anlarım siyaset yapıyor, peki, gerçekten öyle midir, Erzurumlular gerçekten bu olayların tamamen dışındaki bir varlık mıdır, provokasyonda hiç mi etkileri yok?

Bu sorunun cevabını bulmak için sanırım şöyle bir soru sormak mümkün:

Ekrem İmamoğlu bugün çıkıp Diyarbakır’a gitse ve Cumhurbaşkanı, İçişleri Bakanı dâhil bütün herkes bir araya gelip Erzurum’daki gibi bir taşlı saldırı ortamı yaratabilir mi?

Emin olun bunu hiç kimse Diyarbakırlı gençlere yaptıramaz; ne cumhurbaşkanı, ne bakan ne de bir başkası... Ama Erzurum’da bu saniyeler içinde başarıldı.

Demek ki her Erzurumlunun bu noktada kendini gözden geçirmesi, bizim de buradaki sosyolojik yapıyı doğru değerlendirmemiz, yüzeysel ve duygusal değerlendirmeden kaçınmamız gerekiyor.   

Erzurum’daki sosyolojik yapı bu tür provokasyonlara açıktır, bu kadar net.

Birkaç şehir örneği daha verelim o zaman;

Mesela 37 aydının hayatını kaybettiği Sivas’taki otel yangını Hakkâri’de gerçekleşebilir miydi, ‘din elden gidiyor’ diye Hakkârililer içinde ülkenin en seçme yazarı, aydını, sanatçısı olan bir oteli ateşe verir miydi?

Emin olun, bütün dünya bir olsa Hakkâriliye böyle bir şey yaptıramazdı, ama bu canilik Sivas’ta oldu.

Peki ya Maraş… Önüne bir tane de  ‘Kahraman’ eki konulmuş güya, tek bir işaretle 1979 yılında ülkücüler yüzlerce Alevi vatandaşı katletti. Evet, oradaki de bir sinema filmi gerekçe edilip katliama yol açan bir provokasyondu ama bu provokasyonda Sünni Maraşlının sergilediği ‘Alevi düşmanlığı’ duruşun bir etkisi yok muydu?

Ve…

Dün Maraşlıya katliam yaptıranlar bugün onların çocuklarını 3 gün deprem altında bıraktılar değil mi, bunda hemen hemen herkes hemfikir, şimdi deniyor ki MHP ve AKP Maraş’ta oy kaybı yaşayacak, emin olun yaşamayacak, tam tersine oyları artacak çünkü Maraşlı böyle bir kültürün esiri, orada Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘kader’ diye laflar ederken Maraşlının boyun bükmesi o kadar normal ki… Çünkü Maraş, 3 gün deprem enkazı altında kalmayı kader olarak algılamaya çok müsait bir inanç örgüsüne ve sosyolojik yapıya sahip.

 

Adıyaman’a bakın, Menzil şeyhi bir kentin simgesi haline gelmiş, Adıyaman dendiğinde ilk akla gelen bu şeyh oluyor. Amiyane tabirle para üzerinde yüzüyor. Holdingi var, hükümetle ortaklık edecek seviyeye gelmiş.

Fethullah Gülen’i darbe yapacak noktaya getiren kimdir biliyor musunuz, din tüccarlarına sorgusuz sualsiz teslim olan nüfustur. Bu nüfus 81 ilin tamamında da mevcuttur.

Aziz Nesin nüfusun yüzde 65’ini tanımlarken aslında dikkat çektiği buydu, sorgusuz sualsiz yalana dolana, kara propagandaya teslim olmaktı.

Şimdi siz böyle bir Türkiye’yi düzelteceksiniz ki Alevi’nin ne dediğini duyasınız, Kürdün ne istediğini anlayasınız, işsizin, yoksulun yaşadıklarını his edesiniz, bir seçim olduğunda sandığa savaşa gider gibi gitmeyesiniz, ama düzeltemezseniz gittiğiniz her yerde böyle kafanıza taşı yersiniz.

Evet, tabi ki ortaya çıkan provokasyonlarda Erzurumlu, Maraşlı, Sivaslı, Adıyamanlı suçlu, Fethullah Gülen bir facia, ama azmettiren biziz, suça teşvik eden biziz, böyle kentler, böyle kişiler üreten biziz, yani siyasetçisiyle, yerel yöneticisiyle, yazarıyla, çizeriyle, hükümet edeniyle biziz, yani hepimiziz.

Bu işin tek sorumlusu biri değil, kendini söz sahibi kılan herkestir. Zaten o nedenle kaçamak bir şekilde ‘Erzurumluda suçu aramayın’ deniyor, bir yerde doğru, evet, çünkü o Erzurumluyu yaratan bugüne kadar izlenen politikalar ve insanlara aşılanan kültür biçimidir. Suçlu, bugüne kadar ülkeyi idare edenlerdir. Koltuk adına her şey yapılmış, ama toplumsal barış ve uzlaşı adına hiç kimse hiçbir şey yapmamış, herkes kin ve nefret tohumu ekmiş.

‘Erzurumlu suçlu değil’ derken aslında gizli bir özeleştiri yapılıyor, ama özeleştiri artık açık yapılmalı ve artık din ticaretinden vazgeçilmeli, kin ve nefret sözcükleri yerine barış ve sevgi sözcükleri almalı.

Sevgi sözcüğü derken, Kılıçdaroğlu’nun başlattığı mitinglerde kalp işareti yapmayla ilgili bir televizyon programında kadın sunucunun kalp işaret yapmak isterken yüz ifadesi gözümün önüne geldi.

Bu iyice tesettüre bürünerek dindar olduğu görüntüsü veren kadın sunucu konuğu profla sohbet ederken Kılıçdaroğlu’nun kalp işareti yapma konusu gündeme geldi ve kalp işareti yapmaktan kaçındı, bir yerde ayıp saydı. ‘Bu nasıl olabiliyor?’ diye de hayret eden bir soru sordu.

Bu ülkede eğer halen kalp işareti yapmanın ayıp olmadığını eli kalem tutan bir televizyon sunucusuna anlatamamışsak siyasetçiye taş atmanın yanlışlığını provoke edilen gençlere, çocuklara nasıl anlatacağız bu saatten sonra merak ediyorum.

Bu saatten sonra derken tereddüdüm şundan; çünkü kültürde seviye kazanmada yerimizde sayıyoruz, hatalarımızı tekrar ediyoruz, dün yanlış dediğimize bile bugün doğru deyip durmadan başa dönüyoruz. Şiddeti seviyoruz, kabadayılığı adamlık sayıyoruz, menfaatimiz için gerekirse en değerlimizi gözden çıkarıyoruz. Benciliz; toplum, devlet falan diyoruz ama yeri geldiğinde menfaatimiz en öne geçiyor. Bol sayıda yalan söylüyoruz, yeri geldiğinde Allah adını yalanlarımızda, kötü amellerimizde kullanıyoruz.

Evet, Erzurumluyu da suçlayalım ama dönüp kendimizi de… Bunun ötesinde bir şeylerden yakınmanın kimseye faydası olmaz, bir şeyler de düzelmez, bu kadar net.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar