Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Ertuğrul’un “Bediüzzaman Dede”si

Ertuğrul her sokağa çıkıp top oynadığında arkadaşlarından “Emirdağ’a bir evliya gelmiş.” diye duyardı. Yine bir gün sokak arasında top oynarken birden sokak başında ilk defa farklı giysiler içinde birini görür.

Kendi kendine “Bu kişi Emirdağlılara benzemiyor.” dedi. Oyunu bırakıp hayranlıkla ona bakıp durdu. Sonra diğer çocuklar da top oynamayı bıraktı ve arkasından gitmeye başladılar. O, camiye girince çocuklar da camiye girdi ve merakla ona baktılar. Bu azt, her haliyle farklı olması çocukları meraklandırmıştı. Ertuğrul ona baktıkça yüzündeki parlayan nur onda hayranlık uyandırmıştı. Ertuğrul içinde anlam veremediği sevincini paylaşmak için annesine koşarak gitti. Gördüklerini ve içinden geçenleri annesi Hüsniye Hanım’a anlattı. Annesi “Oğlum, o derin bir hocadır, bir evliyadır, onun adı Bediüzzaman’dır. Her gördüğünde elini öpüp duasını al!” dedi.

Ertuğrul annesiyle konuştuktan sonra mahalledeki arkadaşlarının yanına koşarak gitti. Heyecanla annesinin ona söylediklerini onlara da anlattı. O günden sonra Ertuğrul başta olmak üzere mahalledeki çocuklar Bediüzzaman’ı her gördüklerinde elini öptüler. Ertuğrul arkadaşlarıyla sokak arasında top oynarken birisi “Deden geliyor!” dediğinde can havliyle komşu evin avlu duvarından atlar korku içinde saklanırdı. Bazı günler de arkadaşları şakadan “Deden geliyor!” dediklerinde korkudan ödü kopar, nereye kaçacağını bilemezdi. Hâlbuki “Bediüzzaman Dede geliyor!” dediklerinde hemen koşar sevgiyle, hürmetle elinden öperdi. Ertuğrul dedesinden korktuğu için kaçar, Bediüzaman’ın yanına isteyerek, severek koşarak giderdi. Bediüzzaman çocuklara sık sık “Ben hastayım, sizin duanız makbuldür, bana dua edin!” dediğinde çocuklar “Tamam!” diyerek ona hep dua ederlerdi.

Bediüzzaman’ın Emirdağ’daki evi Hasan Hüseyin Ateş’in -ki sonradan Ertuğrul’un bacanağı oldu- babası Sabri Ateş’in tek katlı yün boyama dükkânının bitiğindeki iki katlı evin üst katıydı. Hükümet ve adliye binasının da karşısındaydı.

Ertuğrul ve arkadaşları çok sevdikleri, şefkat gördükleri Bediüzzaman’ın evinin önünde günde birkaç kez geçer, pencereden ona selam verirlerdi. Bediüzzaman da onları görünce hafiften kalkar, selamlarını alırdı. Ertuğrul, Bediüzzaman’ı her selamladığında ve selamını aldığında bir kuş gibi hafifler, mutlu olurdu. Eve koşar annesine “Hoca Dedeyi selamladım!” dediğinde annesi de ona ödül olarak bir elma veya başka bir yiyecekle ödüllendirirdi. 

Ertuğrul bir gün dayısı Orhan’la Kemerkaya köyünden Emirdağ’ına pazarcı traktörü ile dönüyordu. Hava yeni yeni aydınlanmış, gün daha doğmamıştı. Emirdağ’ına 8-10 km kala yaya olarak Emirdağ’ına giden Bediüzzaman’ı görürler. Ertuğrul’un dayısı hemen traktörü durdurur. Ertuğrul ile üstünden atlayarak koşar adımlarla yanına giderler. Ertuğrul’un dayısı “Dede, biz Emirdağ’ına gidiyoruz hadi senide götürelim!” deyince Bediüzzaman eliyle sırtını sıvazlayarak “Ben giderim evladım, siz gidin!” diyerek yaya olarak yoluna devam etti.

Bir gün Ertuğrul ve arkadaşları Emirdağ meydanındaki kahvenin hemen yanındaki alanda oyun oynuyorlardı. Birden Bediüzzaman’ın içinde bulunduğu otomobil kahvenin önünde durdu. Açık pencereden birisini eliyle işaret ederek yanına çağırdı. Adam geldi. Adama “Senin için dua ediyorum!” dediğinde kahvedekilerle birlikte Ertuğrul ve arkadaşları da arabanın etrafını sarmış, konuşulanları duyuyordu. Ertuğrul, sonradan öğrendi ki bu adam sarhoşun biriymiş. Bir gün önce Bedüzzaman’ın hakkında ileri geri konuşmuştu. Ertuğrul, bu konuşmalara şahit olduktan sonra yüreğinde Bediüzzaman sevgisi daha artmaya başlamıştı. Artık o, gerçekten Ertuğrul’un Bediüzzaman dedesi olmuştu.

Bir gün Emirdağ’da gece saat ikiden sonra büyük bir yangın çıkmıştı. Yangın bir canavar gibi ahşap binaları bir bir yakıp kül ediyordu. Ertuğrul da yangını çıktığını duyunca annesinden izin aldı ve yangın yerine doğru koşarak giderken Bediüzzaman’ı kollarını semaya doğru uzatmış dua ederken gördü. Üç saat kadar süren yangın nasıl söndü kimse anlayamamıştı. Ertuğrul sonradan öğrendiğine göre yangının kesildiği yerdeki dükkânlarda Risale-i Nur kitapları varmış.

Ertuğrul Kireç 21 Mart 1946 yılında Emirdağ’da doğdu. Nazilli Öğretmen Okulundan mezun olduktan sonra 1967 yılında Bursa Eğitim Enstitüsünü bitirdi. Çeşitli yerlerde matematik/fizik öğretmenliği yaptı. 1980 yılında Almanya’ya gitti. Berlin üniversitesinde öğrenim görerek Matematik/Fizik bölümünde öğretim görevlisi oldu. 35 yıl çalıştıktan sonra emekli oldu ve Berlin’de ikamet etti. Ertuğrul Kireç yıllar sonra bir konuşmasında Bediüzzaman için şunları söylüyordu: “O mübarek el sırtımı sıvazladığından beri hayatım boyunca işlerimde hep muvaffak oldum ve hâlâ Bediüzzaman dedeyi unutamadım.”

Kaynak: 

Ömer Özcan- Ağabeyler Anlatıyor-7

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar