Adil Harmancı

Adil Harmancı

Mail: adilharmanci30@gmail.com

Depremde sorumlu kim?

Depremde sorumlu kim?

Şimdiye kadar Türkiye’deki birçok depreme tanıklık ettim, 1976 yılındaki Çaldıran depreminden tutun Marmara depremine oradan Van depremi, Bingöl, İzmir, Elazığ ve şimdi de Maraş merkezli Suriye dâhil geniş bir bölgeyi kapsayan depremler… Ki bölge halen ciddi artçı sarsıntılar ile sarsılmakta ve yer bilimcilere göre Doğu Anadolu Fay Hattı adı verilen fay uzantısında 6 ve üzeri büyüklükte depremler de beklenmekte… Deprem uzmanları Bingöl için ayrı bir tehlikeye işaret etmekte…

Marmara depremi yıkım gücü baz alınarak ‘milat’ olarak nitelendirilmişti, depreme karşı daha özenli davranmak ve daha sağlam binalar inşa etmek gerektiğine vurgu yapılmıştı, buna dair kararlar da alınmıştı. Ancak Maraş depremi yarattığı tahribatla ‘aslında milat benim’ dedirtti ve Marmara depreminden ders çıkarılmadığı gibi inşaatla ilgili alınan kararlara da uyulmadığı gerçeğini ortaya çıkardı.

O nedenledir ki yüzyılın depremi olarak nitelenen, on binlerce insanın hayatını kaybetmesine ve yüz binlerce binanın yıkılmasına neden olan Maraş merkezli depremler doğal olarak beraberinde bir kez daha ‘sorumlu’ tartışmasını da getirdi.

Her deprem sonrasında sorulan ‘yıkımların, giden canların sorumlusu kim?’ sorusu bu depremde daha güçlü soruldu.

Tabi devleti yönetenler her zaman yaptığını yaptı ve topu müteahhitlere attı; onlara göre yıkımların tek nedeni binaları depreme dayanıklı yapmayan müteahhitlerdi. Hatta binaları yıkılmayan müteahhitler örnek verilerek, ‘eğer her bir müteahhit işinin gereğini yapsa bu kadar yıkım ve can kaybı olmazdı’ dendi. Bir de ‘kader’ denilerek tansiyon düşürülmeye çalışıldı. Hükümet ve ilgili sorumlu kurumlar uğranılan zararın müsebbipleri arasından bu şekilde sıyırmaya çalıştı. Kamuoyu tatmin oldu mu, bunu anlamak için sanırım seçim tarihini beklemek gerekecek, şu anda malum nedenlerden dolayı pek kimse renk vermiyor çünkü…

Tabi bu tartışmalar sürerken özellikle Japonya ve Şili örnekleri verildi; bu ülkelerde meydana gelen çok daha büyük depremler neden Türkiye’deki kadar can ve mal kayıplarına yol açmıyordu? Eleştiriler doğal olarak müteahhidi de yöneten hükümete ve devleti idare edenlere yöneliyordu. Neredeyse herkes bina inşaatını asıl denetlemesi gerekenin, kentin yapılaşma sürecini kontrol altına alması gerekenin devleti idare edenler olduğunu dillendirmeye başladı. Yani müteahhitlerle, binalarla ilgili sadece kâğıt üzerinde yapılan uyarılar yetmiyordu, müteahhitlerin de denetlenmesinin sağlanması gerekiyordu, müteahhitler vicdanlarıyla baş başa bırakılmamalıydı, bu iş ne ‘kader’ ne de ‘vicdan’ bağlantılı bir iş değil çok daha ciddi ve hayatiydi.

Kamuoyu ekseriyetle şu anda böyle bir noktada; sorumlu bir bütün olarak devletin kendisi, birkaç kişi ya da birkaç kesim değil, ülkedeki herkes… İlk başta devleti idare edenler, üniversiteler, STK’lar, bilim insanları, aydınlar, meseleye ‘kader’ dendiğinde hemen rıza gösterip, miskinlik edip boynunu ipe uzatan herkes…

Demek ki daha güçlü depremlerin bina yıkamadığı Japonya’da ya da başka ülkelerde böyle bir kültür birliği var ki binaları yıkılmayacak şekilde inşa edebiliyorlar. Herkes birbirini denetleyince, olanlardan sorumlu tutunca ve herkes görevini eksiksiz, samimi ve ciddiyetle yapınca demek ki orada deprem kolay kolay öldürmüyor, bina yıkmıyor.

O zaman Türkiye’de önce şunun hal olması gerekiyor; devletin en başındaki kişi bir kere deprem olur, su baskını olur ya da çığ felaketi olur, olana ‘kader’ demeyecek, inancı öyle demesini gerektiriyorsa bile demeyecek, daha gerçekçi davranacak önlem konusunda topluma mesaj verecek.

Tabi sadece mesajla yetinmeyecek önlem konusunda çok ciddi bir denetim ağı kuracak, bu ağı kuramadığında ise bir felaket durumunda eksiğini kabul edecek. Mesela sadece yıkılan binayı yapanı sorumlu tutmayacak, binayı yapanı denetlemeyeni de ensesinde durmayanı da yani kendisini de sorumlu tutacak ve bunu açık açık söyleyecek ki Japonya’daki devlet-toplum uyum kültürü ortaya çıksın.

Yani bu iş için bir seviye gerekiyor, ekonomisi düzgün, toplumsal sorunlarını çözmüş, modern bir kültüre erişmiş bireylerin oluşturduğu bir ülke durumuna gelmek gerekiyor ki çalmadan, çırpmadan, eksiltmeden, tam tersine üstüne katarak, fedakârlık ederek bir işi layıkıyla yapabilelim. Böyle yapıldığında da görülecek ki kimse çok kolayına sele kapılmaz, çığ altında ya da bina enkazı altında kalmaz.

Anlayacağınız başımıza gelenin sorumlusu biziz, hepimiziz, doğaüstü güçler falan değil, hele    ‘kader’ hiç değil…

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar