Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Çalar saat

Hasan, iş yerinden eve erken dönmüştü.

İçeri girer girmez dokuz yaşındaki kızı Ayşe’ye, yedi yaşındaki Yasemin’e ve beş yaşına yeni giren Abdullah’a tek tek seslenerek “Hemen hazırlanın okula gidip kayıtlarınızı yapacağız.” dedi. Çocuklar kısa sürede üstlerini giydi ve kapı önünde heyecanla babalarını beklediler.

Okullun açıldığı ilk gün Hasan, üç çocuğunu sınıflarına kadar getirdi ve erkek öğretmenleriyle tanıştıktan sonra okuldan ayrıldı. Öğretmen üç kardeşi bir sıraya oturttu. Dersin sonuna doğru öğretmen üç kardeşin olduğu sıranın önüne gelince Abdullah ile göz göze geldi. Öğretmen elini Abdullah’ın başının üzerinde gezdirerek “Adın ne senin?” deyince “Abdullah” dedi. Öğretmen gülümseyerek “Seni sınıf başkanı yaptım.” dedi. 

Abdullah’ın babası vardiyeli bir işte çalışıyordu. Her hafta farklı saatlerde işe gidiyordu. Anne Halime, Hasan gece işten dönmeyene kadar uyumaz onu beklerdi. O gece beş çocuk uyumasına rağmen Abdullah uyumamıştı. Gece bir hayli ilerlemişti. Halime Hasan’ın gelmesine ne kadar zaman var diye sesli düşününce Abdullah hemen çalar saati indirdi ve annesine getirdi. Anne saate baktı ve kendi kendine “Hasan’ın gelmesine az kaldı.” dedi. Abdullah saati annesinin elinden aldı ve tam eski yerine koyayım derken dolap içindekilerle beraber Abdullah’ın üstüne düştü. “Güm” diye korkunç bir ses çıkınca Halime anne odaya koştu dolabın yere düştüğünü görünce gözü Abdullah’ı aradı. Bulamayınca feryadına uyuyan kardeşler kalktı ve hep beraber Abdullah’ı dolabın altından çıkardılar.

Kısa süre sonra ambulans geldi ve Abdullah hastaneye götürüldü. Çekilen film sonucunda uyluk kemiğinin kırıldığı tespit edildi. Ameliyattan sonra hiç deprenmeden uzanması gerektiği söylenerek eve getirildi. Uzun süre devam eden Ziyaretçi akını bittikten sonra Abdullah babasına “Okulum ne olacak?” diye ağlamaya başladı. Baba, ertesi gün okula gitti ve öğretmenine olan biteni anlattı. Öğretmen “Öyleyse ablaları her gün sınıfta işledikleri ve yazdıkları konuları evde Abdullah’a tekrar ederek anlatsa inşallah bu yıl kaybı olmaz.” dedi. Böylece Abdullah her gün heyecanla ablalarının okuldan dönmesini bekledi. Abdullah konuları gün boyunca birkaç kez tekrar ederek derslerine çalıştı.

Abdullah ilk günden itibaren hem yazı yazmakta hem de fişleri okumada sıkıntı yaşamadı. Abdullah’ın en çok üzüldüğü konulardan biri de sınıf başkanlığını yapamamasıydı. Nihayet aylar sonra Abdullah’ın ayağı iyileşmeye başladı. Koltuk değnekleriyle yürüyebildi. Nihayet rahat yürüyecek duruma gelince babasına okula gitmek istediğini söyledi. Okulların kapanmasına bir ay kalmıştı. Abdullah babasıyla okula gitti, sınıf kapısını çaldı ve büyük bir heyecanla içeri girdi. Öğretmen ve öğrenciler Abdullah’ı görünce şaşırdı. Öğretmen kapıya doğru yürüdü ve güler yüzle “Hoş geldin Abdullah!” dedi. Abdullah bir an önce sırasına gitmek ve derse katılmak istiyordu. Öğretmen “Abdullah fişleri okuyabilir misin?” dedi. Abdullah başını sallayarak “Evet!” dedi.

Öğretmen çubukla fişleri tek tek gösterdi. Abdullah hiç tereddüt etmeden yüksek sesle hepsini okudu. Ardından öğretmen fişlerden oluşan metinleri okumasını söyledi. Abdullah onları da okuyunca sevinçten öğretmenin yüzü güldü. Abdullah takılmadan hikâye kitabının bir sayfasını da okuyunca öğretmen nemlenen gözlerle Abdullah’ı anlından öptü ve alkışlamaya başladı.

Ardından tüm öğrenciler de ayağa kalktı ve sınıfta bir alkış tufanı koptu. Abdullah içinden öğretmen bana sınıf başkanlığını verecek mi diye düşünürken öğretmen Abdullah’a “Sınıf başkanı sırana geç!” dedi. Abdullah sırasına geçti sırtından çantasını masaya indirdi. Abdullah yıllar sonra öğretmen olmuştu. Mesleğinde çok başarılar elde etti, çok ödüller kazandı ama ayağı iyileşip okula döndüğü ve o gün aldığı alkışlar kadar hiçbir şey onu mutlu edememişti.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar