Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Cahit Hoca

Lise ikinci sınıfa kadarki bütün öğrenim hayatım boyunca derslerde söz hakkı alarak konuşamadım, görüşlerimi ifade edemedim.

Derste anlatılan konuyu çok iyi bildiğim halde, yanlış yaparım ya da kekelerim korkusuyla hiç parmak kaldırmazdım. Konuyu bir anda unuturum ya da benimle alay ederler ve gülünç duruma düşerim diye hep diken üstünde bir psikolojiyle otururdum sıramda. Beni tahtaya kaldırma ihtimallerine karşı öğretmenlerimle göz göze gelmekten  bile kaçınırdım.

Her gün gece geç saatlere kadar ders çalışır, tahtaya kalkar dersi anlatırım diye sabaha kadar kendimi ikna etmeye çalışırdım. Ders başlayınca korku içimi kaplar cesaretim güneşi gören kar gibi erir giderdi. Bir cümlelik cevaplarımda dahi kelimeler üst üste biner, tıpkı bir bardak suyu bir dikişte içmek gibi boğulur gibi olurdum.

Lise ikinci sınıftaydım. Sınıf öğretmenimiz bizleri daha iyi tanımak âmâcıyla, kendisinde gizli kalmak kaydıyla, özelimizi yazmamızı istedi. Kâğıdı kalemi aldım, öğretmene baktım. Samimî görünüyordu. Yıllardır içimde sakladığım, kimseye ifade edemediğim derdimi Cahit Hoca’ya açmalı, sıkıntıma ışık tutarak göstermeliydim. “Acaba beni anlar mı, özelimi koruyabilir mi?” şeklinde tereddüt nöbeti geçirsem de bu fırsatı değerlendirmeliydim. Bu gizli yaramı, yıllarca içimde birikip tortu haline gelen korkuyu açmalıydım Cahit Hoca’ya. İçimden geldiğince döktüm kâğıda bir bir içimdekileri ve Cahit Hocanın oturduğu masaya bıraktım.

Aradan üç gün geçmişti. İngilizce derslerimize gelen Cahit Hoca sınıfa geldi, ayağa kalktık. Selâmlama faslından sonra kitap ve defterlerimizi çıkardık. Sınıf başkanı yoklama yaptığı esnada Cahit Hoca da eli arkasında sıraların arasında gidip geliyordu. Ders işlemek istemiyor gibi bir hali vardı. Bir kaç öğrenciye bir şeyler sordu, sonra da bana dönüp bir dost gibi gülümseyerek: “Bugün neler yaptın, anlat bakalım.” dedi. “Nasıl yani?” şeklinde ani bir refleksle cevap verdim. O da: “Yataktan kalktığın andan itibaren başla ve bizlere neler yaptığını anlat.” dedi. Topu ayağına alıp kendi kalesinden rakip kaleye kadar bütün futbolcuları çalımlayan oyuncu gibi takır takır anlattım yaşadıklarımı. Cahit Hoca bana teşekkür ettikten sonra omuzuma dostça dokunarak oturmamı söyledi. Tebeşiri eline alarak yazı tahtasının başına geçti ve dersi anlatmaya başladı. Kendi kendime “Neydi bu?” dedim. Biraz durduktan sonra: “Evet, Cahit Hoca yazdıklarımı okumuş ve beni konuşturmak için yapmıştı bunu.” dedim, içimden. Cahit Hoca üzerime yağacak yağmurları önlemek için şemsiye olmuş, beni tehlikeli yollarda ürkütmeden, korkutmadan yürütmüştü. Sınav öncesi bir nevi deneme sınavı olmuştu bana. Ben konuşmuştum; çekinmeden, takılmadan. Çok güzel konuşmuştum. Herkes beni dikkatle dinlemiş, kimse benimle alay etmemişti. Kekelemeden gayet rahat bir vaziyette konuşmuştum. “Hiç de zor değilmiş konuşmak.” dedim. Yıllarca içimde bir sancı gibi saklamışım meğer acımı kimseye göstermeden.

O gün hayatımın milâdı oldu diyebilirim. Artık hiç korkmadan konuşabiliyordum. Her parmak kaldırışımla bir şeyler ifade ettiğimde Cahit Hoca’nın beni anladığını, bana yardım elini uzattığını gördüm.

Teşekkürler Cahit Hocam…

 

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar