Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Bir günde Kur’an okumayı öğrendi

Kemal Bayraklı, Afyon Belediyesinde çalışıyordu. Tanıdıkları ona “Kitapçı Kemal” diye de hitap ederlerdi. Kemal bir cinayetten dolayı cezaevine düştü.

Koğuş arkadaşlarından Bediüzzaman’ın cezaevinde olduğunu öğrendi. Onu nasıl görebilirim diye düşündü. Sonraki günler ilk fırsatta ziyaretine gitmeyi kafasına koydu. Nihayet bir gün fırsatını buldu ve yanına gitti. Bediüzzaman onu görünce “Behey Çilin oğlu, namazın farzını terk edersin, işte ondan sonra da cinayet suçuyla hapse düşersin, değil mi?” diye söyleyince Kemal birden çok utandı ve Bediüzzaman’a karşı kalbinde derin bir muhabbet duydu. Kısa bir ziyaretten sonra ayrıldı. Kemal, Bediüzzaman ile aralarındaki konuşmaları hatırladıkça yüreğinde ona karşı bir yakınlık hissetti. Daha sonraki günlerde içinde tarif edemediği bir sevgi oluştu. Aradan birkaç gün geçmişti. İçindeki huzursuzluk onu canından bezdirmişti. Birkaç gün daha iç muhasebesini yaptıktan sonra Bediüzzamam’ın kapısını çaldı. “Hocam, ben namaz kılacağım, lâkin Kur’an okumayı bilmiyorum.” dedi. Bediüzzaman, “Haydi, abdest al gel!” deyince Kemal, hemen abdestini aldı ve yanına geldi. Bediüzzaman “Şimdi git, Halil İbrahim (Milâslı H.İ.Çöllüoğlu) sana Kur’an’ı öğretsin” dedi. Kemal, Halil İbrahim’i buldu ve durumu ona anlattı. O da hemen derse başladı. Halil İbrahim, o gün ikindiye kadar harfleri öğretti.

Kemal ertesi gün sabah erken kalktı ve Kur’an-ı Kerimi eline aldı ve okumaya başladı: “Elif lâm, mim, Zâlike’l-kitabü lâ raybe fîhi...” Kemal, rahat bir şekilde Kur’an’ı okuyunca kendi kendine “Bana bir şeyler oluyor, acaba kafayı mı oynatıyorum?” dedi. Bir müddet oturduğu yerde donup kaldı. Bir süre sonra kendine geldi ve doğruca Halil İbrahim’e gitti. “Hocam, bana bir şeyler oluyor” dedi. Halil İbrahim “Ne var?” dedi. Kemal elindeki kur ’anı açtı okuduğu yeri bir daha okumaya başladı. Halil İbrahim, hayretler içinde “Ya hu, sen Kur’an okumayı öğrenmişsin” dedi. 

Cezaevi idaresi Bediüzzaman’ı mahpuslarla görüşmesini engellemek için tek kişilik koğuşta hapis hayatı yaşatıyordu. Bir sabah kalktıklarında bütün hesaplar alt üst olmuştu. Geceden başlayan çok şiddetli soğuk, ortalığı kasıp kavurmuştu. Bütün çeşmeler ve yer altındaki lağım menfezlerin tamamı donmuştu. Hâlbuki Afyon’un etrafındaki yakın köylerde böyle bir durum yoktu. Halk, kendi arasında “Yine mutlaka Hocaya bir şeyler yaptılar” diyordu. Hapishane yöneticileri Bediüzzaman’a kötü bir iş yaptıklarını anlamış olacaklardı ki, onu eski odasına geri almak istediler. Bediüzzaman önce razı olmadı. Daha sonra “Kardaşlarımla beraber kalmak istiyorum.” deyince talebeler Bediüzzaman’ın odasına önce bir divan yaptılar. Ardından soba kurdular. Oda düzenlenince Bediüzzaman odaya geçti.

Bir süre sonra hava değişti, buzlar eridi. Buzlar çözülünce Afyon lağımlar altında kaldı. Donda patlayan lâğım borularından, eriyen pis sular fışkırmaya başladı. Hapishane zeminde olduğundan ötürü tamamen lağım suları ile doldu. Bir haftalık geceli gündüzlü çalışmadan sonra şehir ve hapishane fena koku ve lağım sularından zor temizlendi.

Hapishanede hayat normale dönünce Kemal Bayraklı, Bediüzzaman’ın odasına gitti. Bediüzzaman Kemal’e yazmış olduğu “Elhüccetü’z-Zehra” risalesini verdikten sonra Hüsrev’e neler yapması gerektiğini anlattı. Kemal risale nüshasını aldı ve Hüsrev’e götürdü. Bediüzzaman’ın ona anlattığının aynısını Hüsrev’e anlattı. Hüsrev, hemen gelen risaleyi yazdı. Sonra yazdığı risaleyi çoğaltmak üzere talebelere gönderdi. Çoğaltma işleri bitince nüshalar Kemal Bayraklı’ya geldi. Kemal, yazılan risaleyi ciltledi. Kemal, hapishanede kitap ve cilt işleri yaptığından âletlerini içeri sokmasına izin verilmişti. Sonunda ciltlenen risale elden ele dolaşmaya başladı. Bir konuşmasında Kemal Bayraklı, “Risale-i Nurlara cüz’i de olsa hizmet etmenin mutluluğunu ömür boyu hep yaşayacağım” diyordu.

(Kaynak: Necmeddin ŞAHİNER -Son Şahitler-2)

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar