Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Bir dilim kuru ekmek olsa da...

Bir gün Hafız Ali, hanımı Ümmühan’a, “Eğer sen bu gelen gidenlerden, jandarma baskınlarından, okuttuklarımdan, yazdıklarımdan rahatsız oluyorsan, ben sana müsaade edebilirim. Yediğimiz içtiğimiz belli, zengin de değiliz” deyince Ümmühan, “Bir kuru dilim ekmek de olsa soğan ekmek de olsa ben seninle beraberim, bu hizmette beraberiz” dedi.

Daha sonraki zamanlarda çocukları da olmayınca Hafız Ali. “Ben seni tutmuş olmayayım” diye tekrarlayınca Ümmühan, “Sen neredeysen ben ordayım, seninle beraber ben de hizmet ederim” dedi.

Hafız Ali, 1944 yılında Denizli hapsinde hastalanıp şehit olunca, Ümmühan İslamköy’de kaldı ve bir daha evlenmedi. Hafız olan Ümmühan köyde ne kadar hafız kız varsa hepsini o okuttu. Yaklaşık elliye yakın hafız hanım yetiştirdi. Ömrünü hafız hanımlar yetiştirerek geçirdi. Köyün kızlarının tamamını bir şekilde o okuttu. O zor zamanlarda Risale-i Nur kitaplarının üstüne kap geçirilerek Kur’an, hadis okuyor gibi göstererek dersler yaptı. Kızlara özellikle Tabiat Risalesi kitabını okuttu. Kur’an okuttuğu çocuklardan kesinlikle hediye kabul etmedi. Talebeleri ona neden hediye almadığını sorduğunda “Hediye alırsam ihlas bozulur” derdi. Kimseden hediye almadı ama o hediye verirdi. Ümmühan, Hafız Ali daha hayatta iken aralarında “Kimseden hediye almayalım” diye bir kararları vardı.

İslamköy’de risale yazıp çoğaltan 17 kalem vardı. Bunlardan ikisi Hafız Ali ve zevcesi Ümmühan’dı. Ümmühan çok risale yazdı ve Hafız Ali’ye çok yardım etti. Bediüzzaman’dan gelen mektuplardan bir nüshayı çoğaltanlardan biri de oydu.

Hafız Ali geçimlerini sağlamak için tarlasını ortağa verdi, gelen ürünü ortakla paylaştı. Bir de bağı vardı. Bu bağdan Hafız Ali ile Ümmühan üzümleri beraber topladı, kaynattı pekmez yaptı. Kış boyunca şibit (ince yufka) ile hoşaf veya haşhaş yağı ile pekmez bulamacını bazlamaya (kalın yufka) batırarak hayatlarını idame ettirdiler. Ayrıca tarhana ve bulgurları da vardı. Yıl boyunca bütün yiyecekleri buydu. Böylece hiçbir şekilde kimseye muhtaç olmadan yaşadıkları mutlu bir hayatları vardı.

Ümmühan hayatı boyunca temiz ve titiz bir hanımdı. Bayramlarda köy çocukları anne ve babalarının ellerini öptükten sonra hemen Ümmühan’ın bayramına giderdi. Ayrıca yetiştirdiği hafız hanımlar da her bayramları düzenli onu ziyaret ederdi. Ümmühan’ın bir de çanağı vardı, içinde on kuruşlar, 25 kuruşlar olan. Paraları önceden bozdurtur, bayrama hazırlardı. Her gelen çocuğa on kuruşlar, yirmi beş kuruşlardan verirdi. Bayramın ikinci günü olunca Hafız Ali ve Ümmühan’dan ders alan anne babalar bayramına gelirdi.

Ümmühan’ın evlerinin duvarları kerpiçten, içi ahşap iki katlıydı. Yukarıda bir, aşağıda bir odası vardı. Aşağıdaki odada Ümmühan yukarıdaki odada Hafız Ali kalırdı. Hafız Ali’nin odasında risaleler yazılır, okunur, okutulur ve gelen mektuplar burada çoğaltılırdı.

Hafız Ali jandarma aramalarının sık olduğu dönemlerde evin duvarların içine dolaplar yaptırmıştı. Evin duvarlarındaki kerpiçler seksen santim kalınlığında, 40 cm boyunda, 20 cm de enindeydi. Duvar yapılırken kerpiçler iki tanesi diklemesine, dört tanesi de yanlamasına konuldu. İşte bu risaleler yıllarca bu kerpiçten yapılan duvarların içindeki dolaplarda saklandı.

Ümmühan’ın yeğenleri yıllar sonra bu ev yıkılınca dolaplar içindeki risaleleri ortaya çıkınca hayretlerini gizleyemediler.

Bediüzzaman 1956 yılında İslamköy’e gider çocuklar arabanın etrafına toplanır. Talebeler çocuklara Ümmühan’ın evini sorduğunda bazı köylüler Bediüzzaman geldi diye Ümmühan’a haber gönderir. Ümmühan hemen evden dışarı çıkar ve Bediüzzaman’ı karşılar. Yanına vardığında saygıyla cüppesinin altındaki elini öper. Daha sonra Bediüzzaman bir taşın üstüne çıkar ve etrafına toplanan köylülere “Ben buraya niye geldim biliyor musunuz? Risale-i Nur’un neşvünema bulmasında çok büyük hizmetleri olan, nurları dünyaya tanıtan Hafız Ali ve İslamköylüleri tebrik etmek için geldim” diye bir konuşma yaptıktan sonra Atabey’e geçerdi.

Ümmühan yaşlanıp hastalanınca çocuğu ve bakacak kimsesi olmayınca kız kardeşi Fatma onu evine alır. Vefatından üç ay önce “Ben öleceğim hakkınızı helal edin!” diye söylenmeye başlar. Son iki ayda hastalığı ilerler. Vefatına 15 gün kala “Beni evime götürün, evimde öleyim” deyince Fatma onu evine götürür. Vefatına kadar yanında kalır. Hastalığı süresince köylüler ziyaretine gidip ondan helallik istediler.

Ümmühan Ergün 5 Mart 1913’te İslamköy’de doğdu, 17 Nisan 1976’da vefat etti.

Kaynak: 

Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor-8

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar