Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Bekir Ağa (Kürt Bekir)

Merkebinin üzerine yerleştirdiği heybenin alt kısmına Risale-i Nur’ları üst kısmına patates ve soğanları yerleştirerek yola çıktı. Bekir Ağa, bu gün başka gönüllere risale ziyafeti vermek için yola koyularak tanıdık bir köye vardı. Köy meydanına geldiğinde önce sokakta oynayan çocuklar etrafını sardı. Heybesinde kendilerine göre bir şey olmadığını gören çocuklar oyunlarına devam etti. Bekir Ağa; gür sakalı, esmer teni, kısa boyu ve başındaki külâhıyla köylüler tarafından tanınırdı. Köylüler, gelen çerçiye yaklaşarak ne sattığını öğrenmek için etrafına toplandı. Bekir Ağa o gün soğan ve patates sattı. Sattıklarının bir kısmıyla buğday bir kısmıyla da peynir aldı. Bekir Ağa alış verişini bitirdikten sonra köylülerden birine yaklaşarak: “Burada âlim veya okuma yazma bilen biri var mı?” diye sordu.  Köylü, ona evi köyün çıkışında okur-yazar olan biri olduğunu söyledi. Bekir Ağa, merkebiyle bu okur-yazar kişinin evini buldu ve kapısını çaldı. Selam verdikten sonra kendini tanıttı. Ona kendisinin çerçi olduğunu, eline bir kitap geçtiğini ve içinde yazılanları merak ettiğini söyleyerek okumasını rica etti. Okur-yazar kişi kitabı açıp okumaya başladı. Okuyan kişi hayretler içinde kalarak bazı satırların üstüne basarak birkaç defa okuyunca Bekir Ağa’ya bu kitabın çok değişik ve farklı olduğunu söyler. Bekir Ağa’dan kitabı okumak için kendisine vermesini ister. Okunan bu kitap Haşir Risalesi idi. Bekir Ağa, kitabı ödünç olarak bırakabileceğini bir hafta sonra köye dönüğünde kitabı alacağını söyler. Bekir Ağa, okur-yazar olan kişiye: “ Bu kitaba sahip olmak istiyorsan kitabın bir kopyasını yazabilirsin; fakat yazdığın nüshayı Barla’da ikamet eden Bediüzzaman Hazretlerine götürüp doğru yazılıp yazılmadığını kontrol ettirmen şart!” dedi. Bekir Ağa, çerçi olarak gittiği her köyde, beldede veya şehirde yaşayan okur- yazar kişileri bulur ve onlara risale okutarak gönüllerinde aydınlık kapılar açılmasına vesile olurdu. Bediüzzaman Hazretleri, Bekir Ağa için Isparta’nın uyanmasına sebep olan kişidir der. Bekir Ağa isimsiz ve unvansız bir nur kahramanı olarak bu Risale-i Nur Hizmeti demirbaşlardan biri olur. 1889 yılında Adilcevaz’da dünya gelen Bekir Ağa köyünde kardeşi Sadık’la binlerce dönümlük araziyi ekip biçer ve hayvancılıkla uğraşırdı. 1925 yılındaki Şeyh Said hadisesinden sonra bölgedeki ağalar, beyler, âlimler ve şeyhler sürgün gönderildiğinde Bekir Ağa da sürgüne gönderilir. Sürgüne gönderilen ağaların, beylerin, âlimlerin ve şeyhlerin gittikleri yerlerde kısa süre ellerinde avuçlarında bir şey kalmaz. Her aile ayakta kalmak için bir iş tutmaya başlar. Bekir Ağa da iş olarak çerçilik (seyyar satıcılık) yapar. Merkebinin üstüne yerleştirdiği heybesinin içini sebze meyve çoğu zamanda ayakkabı satardı. Sonraki yıllarda sadece ayakkabı satarak çerçi işini yürütürdü. Bekir Ağa, paranın geçmediği bu alışverişte, köylünün ürettiği ürünlerle değiş tokuş usulüyle iş yapardı. Bu arada sürgündeki aileler sessiz sedasız, korku içinde de olsa bir birlerini sorarlardı. 1926 yılının başlarında Burdur’dan Isparta’ya nakledilen Bediüzzaman Hazretleri ile Bekir Ağa hemşerilik vesilesiyle tanışırlar. Bekir Ağa, ailesiyle Isparta’nın Bahçeler Mahallesinde Ayşe Uzunoğlu isimli bir hanımın evinde kiracı olarak ikamet eder.  Bekir Ağa, bir hemşerisinin Isparta’ya geldiğini öğrendikten sonra ziyaretine gider. Bediüzzaman Said Nursi, Bekir Ağa’ya haşir risalesinden bölümler okur.  Bekir Ağa büyük bir dikkatle okunanı dinerken ruhu öyle bir şevk ve heyecan ile dolar ki ömrünün son anına kadar bu şevk ve heyecanı devam eder. Bediüzzaman Hazretleri, Bekir Ağa’ya elle yazılmış bir kitap verir (Haşir Risalesi). Bekir Ağa ona: “Ben okuma yazma bilmem.” der. Bediüzzaman Hazretleri: “Sen okuma bilmiyorsan da biri sana okur.” diye cevap verir. Bekir Ağa Risale-i Nur’un manevi benzinliğinden deposunu doldurduktan sonra o ruh haliyle dünyanın her yanına yayılan nur meyvelerini okuma yazma bilmeden ihtiyaç sahiplerine ulaştırır. Bekir Ağa, sürgünde ve yabancısı olduğu bir memlekette ihlâsı, sadakati ve samimiyetiyle risaleleri bir çerçi olarak Isparta ve çevresine yayar. Nurun ilk postacısı olarak hizmet kapısını açar. Bu ümmi haliyle Hafız Ali, Hüsrev Altınbaşak ve yüzlerce kişinin risaleyle tanışmasına sebep olur. Bediüzzaman Hazretleri Bekir Ağa için “Ümmî; fakat allâmelerin işini gören ve Esrâr-ı Kur’âniyeye karşı Isparta’nın intibahına sebep olan, ahiret kardeşim Âdilcevazlı Bekir Ağa” diye mektuplarında ondan söz eder. Bekir Ağa, heybesindeki risaleleri bir acil servis ciddiyetinde ve bir itfaiye eri çabukluğunda köyden köye imana muhtaç gönüllere ab-ı hayat olarak yetiştirir. Risale-i Nur’da (Bekir ağa, Bekir bey, Kürt Bekir bey, Abdulceliloğullarından Bekir) diye adı geçer. Asıl adı Bekir Çelik’tir. Eskişehir hapishanesinde Bediüzzaman Hazretleriyle beraber ceza çeker. Bekir Ağa, 1950 yılında çıkarılan afla sürgünün kalkmasından sonra Bediüzzaman Hazretlerinden izin alarak memleketi Adilcevaz’a geri döner. Isparta’dan geldikten sonra beraberinde getirdiği ayakkabılarla bir dükkân açar. Bir müddet bu işi yaptıktan sonra başka birine devrederek baba mesleği olan hayvancılık ve çiftçilikle uğraşmaya başlar. Bekir Ağa Memleketi Adilcevaz’da da Risale-i Nur hizmetine devam eder. Özellikle Erikbağı ve Aydınlar köyüne çok gider ve oradaki müştaklara ulaşır. Bekir Ağa’nın Neşet ve Saadet adında iki çocuğu olur. Oğlu Neşet onu çok yorar ve malının mülkünün büyük bir kısmını har vurup harman savurur. Vefatından sonra çocukları Adilcevaz’dan ayrılarak Antalya’ya yerleşir. Saff-ı Evvel nur talebelerinden Bekir Ağa (Kürt Bekir) 24 Nisan 1961 tarihinde Adilcevaz’ın Cevizli (Drakbul) mahallesinde vefat eder ve aynı mahallede bulunan Karaveli mezarlığına defnedilir. Nur yolculuğunu ömrünün son anına kadar yüzünün akıyla tamamlayarak bu dünyadaki vazifesini şerefle sonlandırır. 03.06.2020

m.eratilla@gmail.com

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar