Misbah Eratilla

Misbah Eratilla

Mail: m.eratilla@gmail.com

Bediüzzaman’ın cesareti

Bediüzzaman’ın cesareti

Emirdağ kaymakamı Mehmet Uz, ilçeye bir lise yapmak için kolları sıvar ve vatandaşlardan yardım toplamak için farklı kesimlerle toplantılar yapar.

Kaymakam yaptığı toplantılar sonucunda okul inşaatının bir an önce bitmesi için köylerden de yardım toplama kararı alır. Kaymakam yardım toplamada daha etkili olmak için iki din adamını da yanına alarak elli kilometre uzaklıktaki Piribeyli köyünün Yukarı Piribeyli camiine cuma namazına gider. Kaymakam Mehmet Uz, bu köye gelirken yanına aldığı din adamları Emirdağ Vaizi Hacı Ali Kılınçalp ve merkez cami imamı Hafız Namık Şenel’dir. 

Kaymakam ve heyeti, camiinden içeri girer. Cuma öncesi Emirdağ vaizi Hacı Ali Efendi günün anlam ve önemiyle ilgili etkili bir vaaz yapar. Namazdan sonra Kaymakam caminin avlusunda toplanan köy halkına hitap eder. Kaymakam köylülere hayırlı bir iş başlattıklarını, Emirdağ ilçe merkezine bir lise inşaatı başlattıklarını ve lise inşaatına yardımlarını beklediğini söyler. Cami avlusunda toplanan Piribeyli köylülerinden Hacı Hüseyin Efendi’nin üzerinde cübbe başında sarık bulunmaktadır. Hacı Hüseyin Efendi caminin bir köşesine saklanır ve sessiz bir şekilde Hafız Namık Şenel’e seslenerek: “Oğlum Hafız, Kaymakamın yanına bu şekilde gidip ona hoş geldin dersem bana bir ceza gelir mi?” diye sorar. 

Hafız Namık Şenel biraz durur sonra büyük bir lokma yumuş gibi zoraki yutkunur. Yüzü kızarır ve buruşmuş alnındaki teri elinin tersiyle silerek Hacı Hüseyin Efendi’ye, “Hocam hani siz Bediüzzaman’ın iki sünneti yerine getirmediğini söylüyordunuz. Siz bugün kalkmış cuma namazı için camiye gelmişsiniz ve hala caminin içindesiniz. Kaymakam da dindar biri, üstelik gelmiş sizin caminizde lise için yardım topluyor. Üzerinizdeki bu ilim kisveniz olan cübbe ve sarığınızla misafir gelen kaymakama hoş geldiniz demekten dahi korkan biri olarak imanınız nerede diye çok merak ediyorum” der. Hafız Namık Şenel, Hacı Hüseyin Efendi’yi daha rahat konuşmak için bir köşeye çeker ona: “Hocam, Bediüzzaman’ın ceberut devrinde mahkemelerde ilmi kisvesini çıkarmadan kükremesini hatırlayın. Afyon Mahkemesinde ikindi namazına biraz geç kalınca namaz kılmak için izin ister. Hâkim buna izin vermez. Bediüzzaman Hazretleri biraz daha bekler ve yine izin ister. Hakim yine izin vermez. İkindi namazının vakti tehlikeye girdiğinde Bediüzzaman hakime ‘Ben namaz kılacağım. Ayrıca biz buraya namazın hukukunu müdafaa etmek için geldik!’ deyip bir kükrüyor ki mahkeme duvarları titriyor. Böylece mahkeme heyeti Bediüzzaman ve talebelerine namaz kılmak için müsaade etmek zorunda kalıyor. İşte en küçük bir tehlikeye karşı sarsılan ve korkan bu güçsüz imanınızla Bediüzzaman’ın en zor şartlarda İslam’ın izzetini yükseklere taşıyan ve korku nedir bilmeyen iman gücünü mukayese edebiliyor musun?” der. 

Hacı Hüseyin Efendi, Bediüzzaman’ın o dağlar kadar güçlü ve sarsılmaz imanını düşünerek çok doğru söylüyorsun diyerek gözyaşları içinde: “Ben, bu zamanın mürşid-i kâmili kimdir? Kutbu kimdir? diye kaç defa istiareye yatmışsam hepsinde karşıma Bediüzzaman, al bir ata binmiş olarak karşıma çıkmıştır. Ben çok vesveseli bir adamım. Bunun için Bediüzzaman Hazretlerinin sakalı olmadığından ve evlenmediğinden iki sünneti terk ettiğini düşünerek tereddüde düşüyordum. Fakat bu gün bunu iyi anladım ki ben bu konuda büyük hata etmişim!” der. 

Bu arada kaymakamın Emirdağ Lisesi inşaatının tamamlanması için yaptığı konuşma sona ermişti. Köylüler kendi aralarında toplanan yardımı en kısa sürede kaymakamlığa ulaştıracaklarını söylediler. Kaymakam, vaiz ve cami imamını taşıyan araba bir hafta sonra başka bir köy camisinde buluşmak üzere Emirdağ yoluna girer.

Kaynak: 

Necmeddin Şahiner-Son Şahitler

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar