Prof. Dr. Ahmet Özer

Prof. Dr. Ahmet Özer

Mail: a.ozer@vanmed.net

BARIŞIN YÜKÜ VE SORUMLULUĞU

BARIŞIN YÜKÜ VE SORUMLULUĞU

Barış bu kadar hayati ise peki o halde barışı kim getirecek?

Burada iki önemli aktör söz konusu biri işin öznesi olan halktır. Diğeri onu gerçekleştirme erk imkanlarına sahip olan siyaset kurumudur. Diğer bir deyişle, barışı halkın desteğini almış siyasal kurumlar getirir. Çünkü halk desteği ile icra makamına gelmiş olan siyasetin üç temel işlevinden biri toplumsal barışı getirmek, korumak ve sürdürmektir.

Diğer ikisi ise üretimi artırmak ve üretilenin hakça paylaşımını sağlamaktır ki bunlar da barışın ve saç ayaklarını, siyasetin de temel işlevlerini oluşturur.

Siyaset kurumu söz konusu olduğunda tartışmaktan vareste bu üçlüye yakından bakıldığında şunlar söylenebilir.

1. Üretimi artırmak: Üretim zenginliktir. Yoksulluk ise paylaşılmadığı gibi bir çok sorunun da anasıdır. Playlaşılabilir olan zenginlik ise ancak insanı araç olarak değil amaç olarak kabul ettiğinde işe yarar. Çünkü gönençli bir yaşam sürdürmenin ve her insanın insanlık onuruna yakışır düzeyde yaşamasının yolu burdan geçer; bu da üretmekten geçer. Üretmeyen toplumlar yoksul düşer. Büyük kitleler ekmek kavgadı verirken, siyasetçisi kamu kaynaklarını çalıp çırparak zenginleşir. Buna tepki göstermek istemede niyetleti olsa da gerekli takatı bulamazlar kendinde. Böylece açlık, yoksulluk, işsizlik ile lüls ssfahat, aşırı zenginleşme bir arada yaşanır. Tıpkı bu gün yaşadığımız konjonktürde olduğu gibi. Bugün baktığımızda orta sınıfın yok olduğunu, yukarıda yer tutan ve siyaseti araç olarak kullanarak bir kast oluşturmuş türedi zenginlerin ise lüks safahat içinde yaşadıklarını görüyoruz. Dolayısıyla bu sistemde zenginlet saha zenginleşirken yoksullar daha yoksullaşmıştır. Zenginler ultra lüks yaşarken yoksullar fakru zaruret içinde yaşıyor. Bunun sonucunda aralarında uçurum olan iki kutuplu sınıflaşma meydana gelmiştir. Bu iki kutupluluk her daim içinde gerilimi barındırır ve potansiyel çatışma dinamiğine sahiptir. Bunu gidermenin yolu bölüşüm adaletini sağlamaktan geçer.

2. Bölüşümü sağlamak. Siyasetin ikinci işlevi yaratılan kayma değeri tabana yaymak ve bölüşümü sağlamaktır. Ne ki Kapitalizm ve onun beslemeleri büyümeyi sever ama bölüşümü asla sevmez, hatta bölüşümden nefret eder. Hal bu hal olunca üretim araçlarını ve yönetme erkini bu zihniyetle ele geçirenler sözde hep haktan hukuktan bahsederler ve fakat pratikte hep kendilerine yontarlar bu kaynakları kendi lehlerine kullanırlar, buradan semirir gürbüzleşirler. Buna itiraz edenleri ise ele geçirdikleri zor tekelini kullanarak sustururlar. Kendi dışındaki kesimleri baskı altına alıp sindirirler. Bu gerilim gün gelir ipi bir yerden koparır ve sosyal patlama ve giderilmesi zor toplumsal bunalımlara yol açar.

Bu süreci önlemenin tek yolu üretilenin hakça paylaşımını sağlamaktır. Bunu sağladığınızda kalkınmayı tabana yayar, topyekûn bir toplumsal kalkınma yaratır, refaha öncülük etmiş olursunuz. Bunun yerine ikame edilen her şey zamanla amiyane deyimiyle kroptasitik bir ynetim tarzına dönüşür o da yönetim erkinde hep bana rep bana diyenleri türetir bu türeme haksız biçimde türedi zenginleri ortaya çıkarır, toplumsal adalet bozulu, kamu vicdanı zedelenir. toplum sadece bu noktada siyasal gerilimleri yaşamakla kalmaz aynı zamanda ekonomik olarak da çatışmayı besleyen bir sosyo psikolojik gerilimin kaosuna düşer ve burada zamanla ortaya çukacak çatışmalar çözümü zor bir hal alır. Dolayısyla bunların olmaması için üçüncü saç ayağı olan barışa geliyoruz.

3. Barışı sağlamak. Evet siyadetin en temel üç işlevlnden biri üretimi artırmak, diğeri bölüşümü sağlamaksa en önemli üçüncüsü ise barışı sağlamaktır. Çünkü eğer üretimi artırmayyı hatta bölüşümü sağlamayı barış ortamında gerçekleştirmezse bunlar bir işe yatamaz. Diyelimki güzel bir evde iyi bir gelirle taşama olanaklarına sahipsiniz ama ortalık kan revan, hem evde hem dışarda kavga gürültü var, insanlar şu ya sa bu şekilde ölüdürülüyor her gün cenazeler geliyor o zenginliğin bir kutmeti kalır mı.Kalmaz. Çübkü evvel emirde sağlıklı ve huzurlu yaşam koşylları varsa taşam bir anlam kazanır. Aksi taktirde ev yanarken mobilyaların güzel olmasının ne kıtmeti harbiyesi cardır? O halde huzur şart; huzur için ise barış şart. Ne ki bazı pöpülist ve faşizan idolojiler, otoriter yönetimler barıştan hoşlanmazlar; kurdun dumanlı gacayı sevmesi gibi onlar da çatışmadan ve kaostan beslenirlet. O halde yapılması gereken her türlü kutuplaşmayı bile isteye körükleyerek çatışmadan medet uman, kandan ve kaostan beslenenleri işbaşına getirmemektir, hasbelkader gelmişlerse de bir an önce göndermektir.

Çünkü bunlar sadece içerde çatışmayı körüklemekle kalmaz dışarda da savaş çıkarmanın peşinde koşarlar. Oysa kötü barış olmadığı gibi iyi sacaş da yoktur. Totaliterler daima savaşın gerekliliğini vurgulayarak toplumun kadadını karıştırırlar. Mesela beka hamasetini körükler her fırsatta şehit ediviyarına başvurırlar ama asla ne kendileri sacaşır ne de çocuklarını savaş alanlarına gönderirler. Yoksul halk çocukları ga bire ölürken geride kalanları da ölüme göndermek için bu nevi ölümün ne kadar gereklş ne kadar kimseye nadip olmayan ulvi bir şey olduğundan dem vururlar. Ya korkudan ya da cehaletten kimse de çıkıp onlara “madem bu ölümler bu kadar gerekli ve ülvi ise nefen biraz da siz ölmüyorsunuz?” diye sormazlar. Burada aydınlara ve gerçek vatanseverlere düşen bu zevatı teşhir etmek ve gerçek anaçlarını ortaya koymaktır. Susurluk sürecinden ve Güneydoğudaki çatışmalardan gerçekleştirlen faili meçhul cinayetlerinden bütün bunları yapan ve yaptırabların vatan memleket sakarya edebiyati altında insanları yok ettikten sonra onların kumarhanelerine, işyerşerine, badıl çöktükleyibi uyuşturucu yollarına nadıl hakim olduklarını hatırlayacaksınız. Ütelik bürün bu cinayetleri bu akıl almaz suçları devlet adına ve devlet görevindeyken devletin olanaklarıyla ce devlet adına işlediker. Ce bir çoğu da hala işimizde dolaşmaktalar. Bugün bile meclis kürsüsünden adlet diye kükreyenletin, kamuda yet kapanların aslında bu güçletine syanarak badıl yolsuzluk yaptıkları kamu kanaklarını iç ettikleri rüşvet ağlarıyla nadıl semirdikleri ortalığa saçılıyor ve ğstelik bunlar bir yandan hunu yaparken ötw yandan kimsye bırakmadıkları vayan bayrak ezan edebiyatını ise habire kullanmaktalar.

Ne yapmak gerekir?

Bir kere üretimi arttırmak gerekir, bölüşümü bihakken yetine getirmek gerekir ve barışı sağlamak gerekir. Bunlar şart. Ama önemli olan bunları sağlayacak bir siyasi anlayşı ihya etmektir. Ve buna uygun nitelikte kadroları işbaşına getirmektir. Bu bir.

İkincisi bunlar için katılım ve tanınma adaletini sağlak da şart. Yani üretim adaleti, bölüşüm adaleti ve adil bir barışın yanıdıra herkesin sözünü özgürce söylediği bir ortamı sağlamak ve ger etnik ve inanç grubunun devletin eşit ve adil yaklaşımına mazhar olmadı şart. Bir grubun ya da mezhebin değerlerine ğstün tutulduğu bir anlayışta bu adaletşerin hepsi daha başran bergeca olur. Cumhuriyetin en büyük sokıntısı bıdır. Daha baştan beri çok etnisiteli çok inançlı bir toplumdaki farklılıkları teke indirmenin oeşinde koşmuş, bunu ideolojik araçlarla gerçekleştirmeye çalış ış, idolojil araçların yetmediği yetde askeri araçları devreye sokmuştur. Yüzyılda bu nevi onlarca olay, çatışma, kırum ve katiliam yaşanmış ama bir arpa boyı yol alınaöamıştır. Yol alınamadığı yüzyıl sonra hala bı sorınların sürmesi ve aynı yöntemlerle halline çlışışmasından görülüyor. Bir sorunşa birden fazla kez aynı yöntemle cevelleşip çözemiyorsanuz o zaman hem yaklaşımınızı hem de problemin bağlamını değiştirmek xotundasınız. Aksi taltirde yüz yıl daha geçse aynı proplemlet devam eder bu süreçte tuzu kurulara birşey olmaz olan halka olur. Ysxıltır günahtir. Eğet ikinci yüzyıla özgür mürefeh bir ülke olarak devam etmek istiyorsak o haşde önceki yüzyılda işlenen hatalardan ders alarak takrarlamamak gerekir.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar