Zekeriya Ekinci

Zekeriya Ekinci

Mail: zekeriyaekinci@gmail.com

AZ ÇOKTAN FAZLADIR

-Az Çoktan Fazladır- 18.07.2012 başlık ve tarihli Doğan Kitap tarafından yayımlanan bir yazım ilişti gözlerime Facebook Anılar bölümünden. Nereden nereye geldiğimin resmidir bu yazım.-

Bir roman okumaya başlıyorsunuz. Roman internette tanıştığınız az yakın bir arkadaşınız tarafından öneriliyor. Az yakın diyorum, çünkü az çoktan daha fazladır. Fazla yakın arkadaşım, az yakın arkadaşımdır. Romanda yazıldığı gibi tüm sesler A ile Z arasında yer aldığı için AZ, ÇOK’tan fazladır.

İnternette çok insanla tanışırız. Aralarında inanılmayacak denli samimiyet kurduklarımız olur. Kimiyle duygusal, kimiyle sanatsal, kimiyle bilimsel…
Kuşkusuz ağırlık duygusal arkadaşlıktadır. Hani egonun öne çıktığı, duygu sömürüsünün diz boyu olduğu, yalanların cirit attığı arkadaşlık. İstisnai aşklar da doğmuyor değil hani.


Teşekkürler sevgili Zeliha.

Zeliha, az yakın arkadaşımın internetteki adı, gerçek adı değil.
Biz Az’a dönelim, yani romanımıza.
Roman hayli ilginç. Mutlaka okunması gereken romanlardan.
Romanın yazarını, eserlerini sıkça duyuyordum. Öğrencilerimin ellerinde de geziniyordu genç yazarımızın romanları. Öylesine popüler romanlar gündemdeydi ki genç sanatçımız Hakan Günday’ı ancak öneri üzerine okuyup tanıyabildim.

Hakan Günday’ı tanımakta gecikmişim. Ne yalan söyleyeyim, Az romanını okurken, dışavurumcu işleyişi nedeniyle yoldaş kahrından genç yaşta kaybettiğimiz Oğuz Atay’ın dirildiğini sandım.
Az romanı taşradan metropole inişin ya da feodal anlayıştan kapitalist anlayışa uçuşun ve/ya da yıllarca görmezden gelinen bir sorunun, çözüm zamanı geldiğinde, ne yapacağını bilemeyen bir sistemin çıkmaza girdiğinin romanı.

Evrensel sorunlar çözüm aşamasına geldiğinde durdurulamaz. Belki de çözümü istenmeyen bu sorun karşısında acizliğin, aciz duruma düşünce de neler yapabileceğine dikkat çekmek istemektir Hakan Günday Az romanında.
Resmin her motifi büyüleyici bir çizimle renklendirilmiş. O kadar altı çizilen mesaj vardır ki.

Yıllar önce farklı tarikat mensubu iki insanımızın tartışmasına tanık olmuştum. Tartışma konusu kadının niçin çarşaf giymek zorunda olduğuydu. Biri mahrem yerlerin örtülmesi üzerinde dururken, diğeri bunu yeterli görmüyordu. Kadının erkeğin hizmetkârı olduğunu savunuyor, dışarıda kapalı kadının içerde açılırken erkeğini dirilttiğini, onu isterik bir havaya soktuğunu söylüyor ve asıl örtünme nedenlerinden birinin bu olduğundan ısrar ediyordu. Hakan Günday, böyle bir yorumun etkisinde kalmış olacak ki kahramanı çarşaflı Derdâ’ya bunu bir fantezi olarak yaşatıyor.

Avrupalının gözünde örtülü “Müslüman kadın nükleer bir bombadır.”
Hele “Allah yolunda cihadın her türlüsü mubahtır.” sözü odağında bir Müslüman’ın kefereyi eroine bağlayıp ölmesine neden olmasının kutsal olduğunu bir kahramanın ağzından vermesi, gelişmesini tamamlayamamış İslam ülkelerinde gizliden gizliye neden uyuşturucunun bu kadar önemsendiğine de cevap vermiş olmaktadır romanın yazarı.

Resmedilen romanın anlatımında, psikolojik görüntüde gezinen fakat hiç görünmeyen Oğuz Atay’dır. Birinci bölümdeki bayan karakter Derdâ’nın da ikinci bölümdeki erkek karakter Derda’nın da sürekli arkasında hissedilen imgesel varlık Oğuz Atay. Derdâ da Oğuz Atay’dır, Derda da!…
Hakan Günday, Oğuz Atay’a göndermede bulunurken Günlük’ündeki bir alıntısı ile Türk Solu’nun neden çöktüğünün de altını çizer.
“İlerici, gerici her türlü akımların tekelini ellerinde tutan bir küçük yarı-aydın çetesi, yıllardır kendini yenileme gereğini duymadığı için, bugün artık yerini kaybetmemek için ancak bezirgân oyunlarıyla ayakta durmaya çalışmaktadır…”

Romanın anlatımında karakterler nasıl anlıyorlarsa öyle konuşturulmuşlardır. İnsanın anladığı gibi konuşması gerekliliği gerçekçilik akımının olmazsa olmazıdır. Bu nedenle okuyucu, romanda kullanılan fakat sokakta duyulması bile ağır gelen kimi sözcükleri cinsel fantezi gibi algılamamalıdır.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar