Zekeriya Ekinci

Zekeriya Ekinci

Mail: zekeriyaekinci@gmail.com

AFYONLU HAYAT

İdealist felsefeye göre din; Tanrı’ya, doğaüstü güçlere, çeşitli kutsal varlıklara inanmayı ve tapınmayı sistemleştiren toplumsal bir kurum ya da düzendir.

İnanma ve tapınmayı sistemleştiren bu tanımın açılımı yapılacak olursa dinin bilimle ilişkisinin olmadığı hatta öz itibariyle bilime karşı olduğu görülecektir.

Bugün Yakın Doğu’da, Orta Doğu’da ve Uzak Doğu’da görülen inanç çatışmalarının özünde, bilimsel verili kültürel mahrumiyet yatar. Hiçbir dinî kurum, mensuplarının kutsal varlıkların dışına çıkmasını istemez. Çünkü bilim doğaüstü gücü güçsüz kılar.

Dinî kitaplar yazılanın değişmezliği üzerine kuruluyken bilim değişim ve gelişim amaçlıdır. Bu nedenle dinlerde insan Tanrı için vardır ve amaç Tanrı’ya ulaşmadır. Bilimde ise temel amaç insan ve insanın yaşadığı ortamdır.

Osmanlı döneminde olduğu gibi bir insan ya dindardır ya değildir. Arada durma yani hem inanma hem inanmam gibi üçüncü bir seçenek yoktur. Nitekim Osmanlıda Allah’a inanmış ve bağlanmış olan kimseye “dîn-dâr” denirken; dini kıran, dine karşı koyana da “dîn-şiken” denirdi. Günümüzün aksine, dini iyi niyetle yorumlayan ama yaptığı yoruma kendi de inanmayan bir ara insan tipi olmamıştır o dönemde.

Bilimsel felsefe, Hıristiyanlık ve diğer tüm dinlerin sahtekârlar tarafından kurulmuş düzenler olduğunu düşünmeyi yeterli bulmaz. İnsanın bozuk öz bilinçliliğinin bir ifadesi olarak da değerlendirir. Çünkü din, insan varlığının çarpıtılmasıdır.

Marks, emek sermaye bağlamında, kavrama anlamsal yeni bir tanım getirir. Toplumun çarpıtılması üzerine kurulu olan tanım için Marks, şöyle der: “Din, kalpsiz bir dünyanın kalbi, acı çeken kitlelerin afyonu veya ağrı kesicisidir.” Böylece, bilimsel felsefe mistik inancın tanımını sayfaları arasına almış bulunmaktadır, artık.

Dünyayı kan revan içinde bırakan, bilimsel gelişmeyi engelleyen, insanı hiçleştiren, toplumsal çöküntüyü yazgıya bağlayan bu düzenden kurtulmak olası mıdır?

Kendinden olmayanların kafasını kesmek, çocuk yaşta kızlarla evlenmeyi sünnet saymak, kendine işkence edip çilecilik bataklığına saplanmak, en üstün ırk masalına kapılıp dünyanın tek dinsel gücü olduğunu iddia etmek, bilimi Tanrı’ya şerh koşmak olarak algılamak, modern düşünceyi gayrı dinî sayıp düşmanlık etmek… zamana uyum sağlamıyor artık.

Bu afyonlu hayattan kurtulmanın bir yolu olmalı.

Öncelikle kendisini yetersiz ve alçaltıcı kılan her şeyi hayatından silerek başlamalıdır insan. Ardından kendini mutluluğa götürdüğüne inandığı bu durumdan kendini kurtararak özgür kalmayı başarmalıdır. Sonra mistik inançları insanlık için vazgeçilmez kılan insani koşullar ile ilişkilerin çözümünü sağlamalıdır. Yeniden örgütlenen ve bilimsel bilgi ve kültür odağında şekillenecek olan yeni bir yapının içinde mutlaka yer alınmalıdır…

Hiç kimse zor kullanarak dinsel inançların ortadan kalkacağı sanısına kaptırmamalıdır kendini.

Zaman bilimin mantığı ışığında ilerler.

Soyuttan kurtuluşun yolu somutlamadır. Her şeyin bir çözümü vardır. Yeter ki formül neden sonuç paralelinde doğru çıkarılsın(dı).

Afyonlu hayattan kurtuluş formülü için Marks şöyle der:

“Dinsel düşlerin tek işlevi üretim sisteminin akıldışılıklarının üstünü örtmek olduğu anlaşıldığında ve insanlar birbirleriyle rasyonel ilişkilere girdiklerinde ve toplumsal bütünün rahatsızlıklarını tedavi ettiklerinde bunlar ortadan kalkacaktır.”

Mollaların kendileri gibi düşünmeyen şairleri astığı, kadınların içinde kendi evlatlarının da yer aldığı insanlar tarafından taşlanarak recmedildiği, Tanrı adına yapılan katliamlar sonrası ele geçirilen kadınların tecavüz edilip pazarlarda satıldığı, görmezden gelinen çocukların açlıktan öldüğü, zalimin zulmünün din adına sürdürüldüğü… bir zaman diliminin tarihe gömülmesi gereken bir an olmalıdır şimdiki zaman.

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar