Dünyanın en büyük üçüncü yağmur ormanı olan Papua'nın derinliklerinde yaşayan Korowai kabilesi, yaşam tarzları, sosyal gelenekleri, dini inançları ve insan eti yeme alışkanlıkları ile onlarca yıldır antropologların ve araştırmacıların ilgisini çekiyor. Ormanların derinliklerinde bulunan yaşam alanlarına ulaşmanın zorluğu nedeniyle gelenekleri ve dünyaya bakış açıları yeterince araştırılmamış olsa da, uluslararası medyada haklarında çıkan bazı araştırmalarda yamyam olan son kavim şeklinde tanıtılmışlar.
Vanmed Haber Merkezi - Rûdaw, Orta Doğu'dan bölgeye giden ve kabile hakkında bir belgesel film hazırlayan tek medya kuruluşu. Kabile ziyaretinin detaylarını ve belgeselde bahsedilmeyen bazı detayları buradan okurlarımıza sunmak istiyorum.
Korowai Kabilesi
Korowailer ilk olarak 1974'te Amerikalı antropolog Peter Van Arsdale tarafından keşfedildi. O zamana kadar dünya Endonezya'nın Batı Papua bölgesindeki bu ormanda böyle bir kabilenin yaşadığını bilmiyordu ama daha da önemlisi kabile ormanlarının dışında bir dünya olduğundan habersizdi. Kabilenin reisi Papa Marcus'a “Endonezya'nın ne olduğunu biliyor musun?” diye sordum. "Beyaz tenli bazı insanlar gördüm. Neden böylesiniz diye sordum, biz Endonezyalıyız dediler. O zamandan beri Endonezya’nın var olduğunu biliyorum" diye yanıtladı. “Endonezya’nın dışında ne var?” diye sorduğumda ise, sadece “bilmiyorum” şeklinde omuzlarını silkmekle yetindi.
Korowailer hala en basit şekile yaşayan bir kavim. Avlanma dönemindeki (avlanma dönemi yaklaşık 11.000 ila 12.000 yıl önce sona erdi ve tarım dönemi başladı) gibi yaşıyorlar. Korowailer henüz tarım aşamasına gelmemiş ve günlük yaşamlarını sadece ormanda avlanıp yiyecek toplayarak sağlıyorlar. Yaptıkları tek tarım basit bahçeciliktir(Horticulture), bazen de olgunlaştıklarında ormandaki meyve ve sebzelerden yararlanıyorlar. Korowailer sadece köpek eti yemiyor. Ormandaki diğer her türden hayvanı, özellikle cassowary kuşlarını (deve şeklinde uçamayan bir kuş) ve domuzları avlayarak ve yerler.
Foto: Roj Ali Zalla
Yarı göçebe bir kabile olan Korowailer, küçük aile birimleri (sadece birkaç kişi) şeklinde ormanın küçük bir bölümünü temizler ve yerleşim yeri olarak kullanırlar. Korowaileri tanınan özelliklerinden biri de 30 ila 40 metre yüksekliğindeki ağaçların üzerinde inşa ettikleri evleridir. Evlerini (Treehouses) ağaçların üzerine inşa etmelerinin arkasında ormanda yaşamanın bazı fizyolojik sebepleri ve gerekliliklerinin yanı sıra, bir de dini inanç vardır. Korowai inancına göre ormanda cinler ve saldırgan ruhlar bulunur, ağaçların tepelerinde insan bu ruhlardan korunur. Korowai inancını aşağıda daha ayrıntılı anlatacağım.
Evlerini ağaçların üzerine yapmalarının bir diğer nedeni de ormandaki nemdir. Ormanda dört mevsim boyunca sabit bir sıcaklık bulunuyor ve sık sık (özellikle sabahın erken saatlerinde) yağmur yağar. Bu da ormanda nem oranının yüzde 80'e kadar ulaşmasını sağlıyor. Ağaçların tepesindeki evler, ormandaki sıcaktan ve nemden uzak durmalarına ve yukarıda serin hissetmelerine yardımcı olur.
Diğer bir neden ise ormanda çok fazla sinek ve böcek bulunmasıdır. Orada kaldığımız süre boyunca üç çeşit sivrisinek kovucu kullandığımız halde yine de sivrisineklerden korunmak için çadırda uyumak zorunda kalıyorduk ancak onlar ağaçların üzerinde huzur içinde uyuyordular.
Kabileler arası savaş ve diğer bir kabilenin saldırılarından duyulan korku, Korowailerin evlerini ağaçların tepesine inşa etmelerinin diğer bir nedenidir. Yüksek evler ormanın üzerindeki kulelere benziyor ve bu sayede diğer kabilelerden bir saldırı geldiğinde durumundan daha erken haberdar oluyor ve daha çabuk saklanabiliyorlar. Papa Marcus, çocukken kabileler arasında sürekli çatışmalar olduğunu ama son yıllarda bunların azaldığını söyledi.
Foto: Roj Ali Zalla
Papua Bölgesi
Papua bölgesi Papua adasında bulunuyor. Ada kısmen “Papua Yeni Gine” bağımsız devletine bağlıdır ve Endonezya tarafından kontrol ediliyor. Endonezya tarafından kontrol edilen bölge Batı Papua olarak adlandırılıyor. Bu bölgede 312 kabile yaşıyor.
Bölgedeki değerli kaynakların keşfedilmesinden sonra Endonezya'nın diğer bölgelerinden çok sayıda insan bu bölgeye taşınmıştır. Özellikle kereste ve tahta endüstrisinde veya kauçuk endüstrisinde çalışanlar. Son yıllarda önemli sayıda insan nehirler boyunca altın bulmak için bölgeye taşınmıştır.
Bölgedeki kabilelerin kendilerine has dilleri, renkleri, kültürleri, adetleri ve hatta dinleri vardır. Bölgedeki yerli nüfusun çoğunluğunun kendi dini vardır, ancak özellikle bölgede çok sayıda Hıristiyan bulunuyor. Özellikle bölgede beş ayrı Hristiyan mezhebine sahip olan kesimler, on yıllardır oluşturdukları örgütler ve ekipler üzerinden bölgenin insanlarını kendi dinlerine çekmeye çalışıyor.
Batı Papua, onlarca yıldır bağımsızlık için mücadele ediyor ve bölge ayrıca Kürdistan Bölgesi'nin de üyesi olduğu “Devletsiz Milletler Örgütü”nün bir üyesidir. Bölgenin kendine özel bayrağı vardır, ancak bölgede ve Endonezya'nın her yerinde bu bayrağın dalgalanması yasaktır. Bayrağın rengi ve şekli Küba bayrağına çok benzer, bu nedenle bazen Küba bayrağını bölgelerinin bağımsızlık arzusunu ifade etmenin yasal bir yolu olarak tişörtlerinde ve şapkalarında giyen insanlar görürsünüz.
Foto: Roj Ali Zalla
Korowailerin bölgesine ulaşım
Korowailer, Endonezya'nın kontrolündeki Batı Papua’da yaşıyor. Bölge gür ormanların derinliklerinde ve ulaşım yollarının olmadığı erişimin uzak olduğu bir bölge. Yedi havalimanı ve birkaç küçük uçakla yolculuk yaptıktan sonra ormanın içinde küçük bir havalimanına (Deka Havalimanı) ulaşmanız gerekiyor. Oradan öteye artık hiç araç yolu yok, ormandaki nehirleri tekneyle geçmeniz gerekiyor. Tekneyle bir günlük yolculuğun ardından ormandaki yaşamı terk eden bir grup kabile üyesi için inşa edilen bir köye ulaştık.
Endonezya hükümeti, kabile üyelerinin ormanı terk edip nehir kenarına yerleşmesi için 1992 yılında bu köyü inşa etti. Hükümet, bu durumu ormanda yaşamın zor olması ve hizmetlerden mahrum olmalarına bağlıyor ancak hükümetin çabalarının arkasında, bağımsızlık isteyen silahlı bir grubun üslerini ortadan kaldırmak da dahil başka nedenler var.
Ormanın yakınında gözle görülür sayıda çok asker ve hava kuvvetleri birliği konuşlandırılmış. Havalimanına vardığımızda küçük uçaktaki tek yabancılar bizdik. Uçaktan indiğimizde kapıda görevli bir subay bizi bekliyordu. Kendisini Endonezya Hava Kuvvetleri subayı olarak tanıttı ve bölgeyi ziyaret nedenini açıklamamızı istedi. Ormanın o bölgesine gideceğimize dair bölgedeki başkentte bulunan polisten zaten onay almıştık. Hava kuvvetleri subayı evraklarımızı ve belgelerimizi gösterdikten sonra bizden havaalanının bulunduğu bölgedeki karakola gitmemizi istedi.
Tüm yasal prosedürleri yerine getirmemize ve izin belgelerimizi almamıza rağmen karakoldaki polis ormana girmemize izin vermedi. Bahaneleri ise bölgenin o kısmında silahlı grupların faal olması ve bizim can güvenliğimizdi. Bölgede, Organisasi Papua Merdeka (Papua Özgürlük Örgütü) grubu aktiftir ve ormandaki güvenliği aşağıda daha ayrıntılı olarak ele alacağım.
Foto: Roj Ali Zalla
Polis onay verdikten sonra ormanda birkaç gün boyunca bize yetecek tüm yiyecek ve malzemeleri havaalanına yakın bir pazardan satın almak, Braza Nehri'ni geçmek için bir tekne ve tabi ormanda eşyalarımızı taşıyarak bize refakat edecek bir kaç işçi bulmak zorunda kaldık.
Papa Wanma'nın küçük motorlu fiberglas bir teknesi vardı. Bizi ormana kadar güvenli bir şekilde götürebileceğinden emin olmasa da, gece nehir seviyesini izleyeceğini ve ona göre haber vereceğini söyledi. Biz oradayken nehir seviyesi düşüktü. Nehir, timsahların yanı sıra ağaçlarla dolu. Bazı ağaçlar tekne ve teknedeki herkes için ciddi tehlike oluşturuyor. Nehir çamurlu olduğu için ağaçlar görünmüyor, bu da tekne ve yolcular için güvenlik riski oluşturuyor. Papa Wanma, ağaç gördüğünde bizi uyarmak için yeğeni Risali'yi teknenin önüne yerleştirmişti. Biz oradayken, gece aniden bir gürültü koptu. Teknelerden biri nehirde keskin bir ağaca çarparak delinmiş ve kaptanın bacağı birkaç yerden kırılmıştı. Kaptan aceleyle havalimanına yakın küçük bir kliniğe götürüldü ve ertesi sabah tedavi için bölgedeki başkente nakledildi.
Nehirde kayıkla geçen bir günlük yolculuğun ardından ormanın bir gün daha yaya yürümek zorunda kalacağımız kısmına ulaştık. Bizimle birlikte gelen işçiler ellerinde büyük bıçaklarla ormandaki ağaçları temizleyip yol açmak için önden yürüdüler. Nehirlere ve vadilere ulaştığımızda geçici köprüler kuruyorlardı ve böylece Korowailerin yanına ulaştık.
Foto: Roj Ali Zalla
Korowailerin hayatı ve kültürü
Korowailer için yaşam, ölüm, güzellik, sanat, evlilik, kabile ve genel olarak dünya anlayışı modern dünyadan çok farklıdır. Hayatın en doğal halini yaşıyorlar. Tüm ihtiyaçlarını ormandaki ağaçlardan elde eder ve doğaya büyük saygı duyarlar.
Biz oradayken, gördükleri her naylon veya plastik parçalarını alıp yaktıklarına şahit olduk. Kendilerinin hiç plastik atığı yok. Yapraklardan ve ağaç gövdelerinden (giydikleri kadar) elbise yapıyorlar. Erkekler cinsel organlarının bir kısmını örtmek için sadece küçük bir yaprağı kıvırırlar ve ağaç gövdelerinden bir sırt çantası yaparlar. Sırt çantası da cep olarak kullanılabilecek büyüklüktedir. Özellikle ağaçların tepesine tırmanmak için çıkarken iki ellerine ihtiyaç duydukları için bıçak ve yaylarını bu sırt çantalarının içinden taşırlar. Kadınlar vücutlarının alt kısmını örtmek için ağaç gövdelerinden ve yapraklardan şallar yaparlar, ancak üst kısımlarını hiç örtmezler.
Giyim insan içinde yaşadığı doğaya göre şekillenir. Başlangıcında insanların örtünme sebeplerinden biri de bulundukları bölgenin soğuğundan, sıcaklığından ve ikliminden korunmaktı.
Ancak Korowailerin yaşadığı bölge sürekli nemli ve sıcak ve istikrarlı bir iklime sahiptir. Bu nedenle, çevresel ihtiyaçlar onları kıyafet icat edip giymeye zorlamamış, aksine kıyafetlerinin olmaması ormandaki iklime ve doğaya daha iyi uyum sağlamalarına yardımcı oluyor.
Foto: Roj Ali Zalla
Kabile üyeleri yarı çıplaktır ama çıplaklık onlar için cinsel bir çağrışım değil. Erkekler kas gücü ve kişilik gücüyle kadınların dikkatini çekerken, kadınlar da özellikle yüz ve gözlerindeki dövmelerle dikkat çeker.
Çok eşlilik Korowai kültürünün bir parçasıdır. Bir erkeğin birden fazla eşi olabilir ama bir kadının sadece bir eşi olur. Korowailer arasında çok eşliliğe onay verilse de kabile üyeleri, birçok Korowai erkeğinin yüksek çeyiz nedeniyle yalnızca bir eşi olduğunu söyledi.
Bir erkeğin evlenebilmesi için kadının evine çeyiz olarak üç ila beş domuz vermesi gerekiyor. Bu Korowailer için yüksek bir bedel. Papa Marcus eşi ile üç domuz ve 20 köpeğin patisinden yapılan bilezik karşılığında evlenmiş. Erkekler 20'li yaşların başında evliliğe başlar, ancak kadınlar ergenliğe ilk girdiklerinde evlenebilir. Bir kadının eşi ölürse erkeğin kardeşi onunla evlenir ve çocuklarının bakımını üstlenir. Toprak ve kadın erkeklerin mülkiyetindedir ve kabilenin kendi arasında (özellikle geçmişte) kavgalar da genellikle toprak (ormandaki kaynaklar) ve kadınlar yüzünden yaşanmış.
Papa Marcus’un eşi kolundaki bileziği gururla takıyordu. Böyle değerli bir bileziğe sahip olmak, onu takan kişinin hanımefendiliğinin ve yüksek statüsünün bir işareti sayılır. Papa Marcos’un eşi Nope'a, onunla evlenirken bileziğinin kensini mutlu edip etmediğini sorduğumda, bana beklenmedik bir cevap verdi: "Onunla onu sevdiğim için evlendim, bileklik için değil.” Korowailerin yaşadığı yurt altın madeni açısından zengin bir bölge ve Endonezya'nın diğer bölgelerinden şirketler altın bulmak için buraya gelir. Ama Korowai kültüründe köpek patileri altından çok daha değerlidir.
Papa Marcus, kabilenin o bölümünün lideri. Ormanın geniş bir bölümü onun kontrolü altında. Ormanın o kısmından geçen veya kullanmak isteyenler onun rızasını almak zorundadır. Aksi halde bu kabilesine saldırı sayılır.
Foto: Roj Ali Zalla
Kabilenin büyüğüne “Kake” diye seslenilir
Korowailer arasında kabile şeflikleri belirli kural ve kanunlarla düzenlenmemiştir. Kabilenin güçlü, kaslı, çalışkan ve kabileyi koruyan erkeği kimse reis olur. Janop, Papa Marcus'un ağabeyidir, ancak kabilenin reisi Papa Marcus'tur. Peder Marcus, Janop'a "kake” diye seslenir. Korowai dilinde de ağabey “kake” demektir.
Korowaice nispeten fakir ve az gelişmiş bir dildir. Sözcüklerin çok tekrar olduğu belli ediyordu ve sayılar da kendi dillerinde değil. Kendi dillerinde çok az sayılara sahipler. Ormanda yaşam ihtiyaçlarının gerektirdiği kadar. Bu yüzden Korowailer sayılarla ilgili, örneğin kaç yaşında oldukları ile ilgili sorular sorduğumda anlamıyorlardı.
Korowai dili, Güneydoğu Papuan dil ailesine veya Avio-Dumute dil ailesine aittir. Hollandalı bir misyoner, Korowai dili hakkında bir sözlük ve dilbilgisi kitabı oluşturdu, ancak dil bugün yaklaşık 3 bin üyesi olan sadece bir kabile tarafından konuşulan bir dil. Korowaice dünyada nesli tükenmekte diler arasında yer alıyor ve resmi verilere göre dünya çapında, kabile üyeleri ve dili öğrenmiş diğerleri de dahil olmak üzere yalnızca 3 bin 500 kişi bu dili konuşabiliyor.
Foto: Roj Ali Zalla
Korowailerin dini inançları
Korowailerin dini dünya görüşü, yaratık, cin ve kötü ruh veya onların "Hahwa" dedikleri şeylerle doludur. Korowailer tek bir Tanrının varlığına inanırlar. Dünyayı yaratan ve adı Gimgi olan bir tanrı. Korowailere göre tüm canlılar ya Gimgi’den gelmiştir veya ona boyun eğerler. Ancak sosyal ve dini hayatlarını en çok düzenleyen inanç “Donaydon”dur. Bu inanca göre tüm insanlar öldüklerinde tek bir yere gider ve sonra ormana dönerler. Akrabalar ölen kişinin ruhunun ormana dönmesini veya yeni bir çocuk olarak kabile içinde yeniden doğmasını isteyebilirler. Korowailerin inancında atalarına ve kültürlerine saygı çok önemlidir. Atalar, kabile üyelerinin iyi birer insan olmalarını ve kültürlerinden sapmamalarını isterler. Kültürlerinden saparlarsa, örneğin modern giysiler giyerler veya modern eşyalar kullanırlarsa, ataları öfkelenir ve sapkınlara eziyet etmek için ormana kötü ruh gönderebilir. Kötü ruhların ormanın dibinde aşağıda kaldığına inandıkları için Korowailer evlerini onlarca metre yükseklikteki ağaçların üzerine inşa ederler. Evlerini yüksek bir yerde yapmaları başka sebep ve ihtiyaçlardan kaynaklansa da dini inanışları ile bunu kabile kültürünün bir parçası haline getirmişlerdir.
“Kake’nin kahve içmekten korkmasının nedeni bu dini inançtı ve Papa Marcus da kültürlerinin yok olacağından çok endişe duyuyordu. Kake, kahve içerse Korowai kültüründen uzaklaşacağına atalarının bunu görüp Hahwa gönderebileceklerine inanıyordu. Köktü ruh ormana dönerse, kabile üyelerinden birinin bedenine girebilir. Dolayısıyla bu kötü ruhu atalarının yanına geri döndürmek için de kişinin öldürülmesi ve etinin yenilmesi gerekir.
Foto: Roj Ali Zalla
İnsan eti yemek
Bazı araştırmalara ve basında çıkan haberlere göre, Korowialer insan eti yiyen son kabile ve hala ormanın derinliklerinde böyle bir gelenek var. Bu konunun gerçekliğine dair bazı şüpheler olsa da 2000'li yıllarda birçok Batılı medya ve gazeteci, insan eti yiyen Korowilerin hikayesini dünya gündemine taşıdı. Korowailer, bir kişinin bedeni “Hahwa” tarafından kaçırılırsa artık bir daha o kişinin kendisi olmadığına ve sadece bedenen ormanda kaldığına inanırlar. Bu nedenle o kişiyi öldürülmeyi bir insanı öldürmek olarak değil, Hahwa’nın öldürülmesi ve geldiği yere geri gönderilmesi olarak görürler. Ölen kişinin etini yemeyi de Hahwa’yı gönderildiği yere geri döndürmenin bir yolu olarak görüyorlar. Kimin “Hahwa” olduğunu belirleme yöntemi belirsizdir. Mesele biri ölmeden son nefesini verirken bir kişide “hahwa”yı gördüğünü söyler ve onu öyle tanımlarsa o Hahwa’dır. Kabile buna inanır ve onu yok eder. İnsanları öldürme ve yemelerinin bir başka nedeni de büyücülük olduğundan şüphelenmeleridir. Kabile, birinin büyücü olduğuna inanırsa onu öldürür ve yer.
Son yıllarda, hükümetin başka bir insanı öldüren ve yiyen kişileri tutuklanması ve tehditleri, kabilenin görüşlerini bir miktar değiştirdi. Kabile reislerine ve diğer üyelerine “Hahwa” olan bir insanı yemenin nasıl bir şey olduğunu sordum. Peder Marcus hayatında hahwa yiyen birini hiç görmediğini söyledi. Kabilenin diğer üyeleri de hahwa’dan bahsettiğimde çok korkup bunun doğru olmadığını söyleyerek konuyu değiştirmemi istediler.
Korowailerin dini inancında ormanda yaygın bulunan sago ağacının özel bir kutsallığı vardır. Ağacın içi beyazdır ve karbonhidrat açısından zengin bir içeriği vardır. Bu ağaçlar çürüdüklerinde veya yaşlandıklarında içinde kalın beyaz larvalar (kurtlar) çıkar. Korowailer ağacın içini un ve kurtlarını ise bir protein kaynağı olarak kullanır. Her Korowai, sago ağacı şölenlerine katılmak zorundadır. Korowailer ormanın bereketine ve iyi talihlerine şükranlarını sunmak için Sago Ağacı Festivali'ni veya Sago bayramını kutlar. Yine sıkıntılı zamanların son bulması için dua ederek de yine bu şöleni düzenlerler. Ayrıca bazen domuz kurban eder ve bu kültürü şarkılar, hikayeler ve efsaneler şeklinde dile getirip gelecek nesillere aktarırlar.
Foto: Roj Ali Zalla
Korowaileri ziyaret etmenin tehlikeli yanları
Çağdaş insanları görmemiş bu kabileleri ziyaret etmek aslında onların varlığına karşı büyük bir tehlikedir. Orman dışındaki bakterilerle vücutları ve nesiller boyu antibiyotiklere uyum sağlamış bakterileri bedeninde taşıyan insanlar onlar için çok öldürücü olabilir.
Rûdaw ekibi olarak kabile üyelerine yönelik bu riskleri azaltmak için çeşitli önlemler almıştık. Kabile mensuplarından mümkün olduğunca uzak durduk, kullandığımız şeyleri yıkadık, yiyecek ve eşyalarımızı onlarınkine karıştırmadık, yatacak yerlerimizi onlardan uzak tuttuk.
Onları modern bakterilerden korumanın bir başka yolu da sadece üç yabancıdan oluşan küçük bir ekipten oluşmamızdı. Ben, bir kameraman ve Endonezyalı olan ancak Korowai olmayan rehberimiz. Bizimle birlikte olan diğer işçiler, aşçılar ve diğerleri Korowai idi. Ormana bitişik bir köyde yaşıyorlardı ve biz yabancıların değil onların bizimle kalmaları konusunda ısrar ettik.
Buna karşılık ekibimizi bekleyen tehlikeler de vardı ve hatta çok daha fazlaydı. Korowai bölgesini ziyaret eden herkes için en büyük tehditlerden biri silahlı Organisasi Papua Mardeka grubudur. Ormanı ziyaret ettiğimizde örgüt üyeleri Yeni Zelandalı bir pilotu rehin almıştı. Serbest bırakılması karşılığında Batı Papua'nın bağımsızlığının tanınmasını talep ediyorlardı. Grup uçağı ateşe vermişti ve pilotun hala hayatta olduğu sadece birkaç fotoğrafla doğrulanıyordu. Başka yabancıları görürlerse, kaçırılıp rehin alabilirlerdi. Yerel polis bize 2023 yılında şimdiye kadar sadece bizim ormana girmemize izin verdiklerini söyledi.
Foto: Roj Ali Zalla
Yorgunluk, temiz içme suyu eksikliği ve yetersiz beslenmenin yanı sıra vücudun bağışıklık sistemini zayıflatan ve hastalık riskini artıran daha büyük tehlikeler vardı. Ormandaki sivrisinekler sıtmaya ve bölgeye özgü diğer hastalıklara neden olabilirdi. Yine bağışıklık sistemlerimiz zayıf olduğu iin olası bir hastalık durumunda en yakın kliniğe ulaşmamız birkaç gün sürebilirdi ki o da çok küçük bir klinikti. Bu nedenle, oradayken sürekli yorgunluk, hidrasyon ve vitamin alımını izlemek zorunda kaldık.
Tehdit oluşturan diğer bir şey de kabilenin bize karşı algısıydı. Bizi nasıl göreceklerinden, neye kızıp güceneceklerinden emin değildik. Yol boyunca bazı geleneklerini ve dillerinden birkaç kelimeyi öğrenmeye çalışsak da, kabilelerin kendine has gelenek ve kültürlerini ve yabancılara nasıl aşina olabileceklerini bilmiyorduk. Örneğin Kürt kültüründe bir insan karşınızda oturup ayak ayaküstüne atarsa çevresindekileri rahatsız edebilir. Benzer şekilde, bizim kültürümüzde çok normal olan bir şey onlara karşı büyük bir saygısızlık olarak görülebilir.
Kabile üyeleriyle İngilizce'den Endonezyacaya (aynı zamanda rehberimizdi) ve Endonezyacadan Korowaiceye tercüman aracılığıyla konuşabildik. Herhangi bir yanlış anlaşılma durumunda da durumun normale dönmesi uzun zaman alıyordu.
Diğer bir tehlike de cadılık ve sihir anlayışlarıydı. Elimizde yeni ekipmanlarla, kameralarla, iPhone'larla ve diğer görüntü ekipmanlarıyla gitmiştik, kabile üyelerinden birinin ekipmanla ilgili farklı bir yorumu olup olmadığından, bizi büyücü görmediğinden emin olamıyorduk. Sohbet sırasında onlarla hahwa hakkında konuşurken geceydi, Endonezyalı tercüman şaka ile beni işaret etti ve “sen hahwa olabilirsin” dedi. Papa Marcus bana baktı ve birden bir kalabalık koptu. Papa Marcus aniden bağırdı ve kadınlar korktu, kısa bir sessizlik oldu. Güldüm ve onlara yüksek sesle hahwa olmadığımı söyledim, sonra hemen verdim ve konuyu evlilik, kutlama ve mutluluktan bahsederek değiştirdim, bu şekilde o mevzu kapandı gitti.
Foto: Roj Ali Zalla
Korowailer, avcı-toplayıcı çağda yaşamalarına, tarıma, teknolojiye ve modern yaşama aşina olmamalarına rağmen çok misafirperverdirler. Papa Marcus ve kabilenin diğer tüm üyeleri onları ziyaretimizden çok memnun kaldılar. Yaşam biçimlerini, kültürlerini, tuzak kurma yöntemlerini, avlanmayı ve sago ağacından kurtların toplanmasını bize göstermeye çok hevesliydiler.
Benim için en ilginç olan ve saygı duyduğum doğaya ve ormana olan yaklaşımlarıydı. Onlar dış dünyada çevre felaketinde, plastik sorunu ve fabrika dumanının farkında değillerdi ama çevre konusunda çok dikkatliydiler. İhtiyaç duydukları kadarını kullanıp çevrelerini korumak, çöp atıp kirletmemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Küçük bir naylon parçasını gördükleri yerde, kimin olduğunu ve neden geldiğini sormadan alıp yakıyorlardı. Balık tutmak için yapraklardan bir sepet yaptıklarında, diğer yaprakları kesmek zorunda kalmamak için aynı sepeti defalarca kullandılar. Tüm kabilenin ve gelecek nesillerin de ormana saygı duyması için sago ağacının ve ormanın kutsallığını dini inançlarına yerleştirdiler.
Korowailerin yaşam tarzı hala binlerce yıl önceki insan yaşamına bir pencere açıyor, ancak endüstrileşme, Endonezya'nın diğer bölgelerinden göç ve sayıların azalması nedeniyle antropologlar ve kabile gözlemcileri endişe duyuyor. Bu nedenle önümüzdeki birkaç on yılda kültürleri ve yaşam tarzları tamamen ortadan kaybolabilir veya yok olabilir.
(Türkçe çeviri: Necmi Orta)
Kaynak:Rûdaw
Yorum Yazın