Zekeriya Ekinci

Zekeriya Ekinci

Mail: zekeriyaekinci@gmail.com

YÖRÜK, BENT TUTMAZ IRMAK OLDU

-bazı kitap ve yazılar unutulmaz/D.Y. anısına-

Hava hüzünlü bugün. Ağırdan alıyor bulutlar. Çıkıveriyorum üstüne bulutların. İlerliyorum ağır kulaçlarla. Doruğu selamlıyor Anamasların. Kuytularda şol kara çadırlar ilişiyor gözüme. Yaslı dumanlar yükseliyor ocaklardan.

Çevrem bulut yorganlarıyla örtülü. Bulutlar ki kara birer yama Teke toprağında. Ücra noktasına atıveriyorum oltamı. Yankısı şimşek şimşek ağıtlar takılıyor oltama.

Yanaklarında yaşları donmuş bir ana yaklaşıyor. Buğu bakışlı tombul Yörük anası. Yeni sağmış sütü uzatarak "İç oğlum, hava soğuk, iyi gelir." der.

Ama Duran içemez ki...

*

Duran Yılmaz çocuklar için yazdığı Keloğlan ve Ak Ülke ile yazın yaşamına merhaba der. Çarpık kentleşme sonucu ortaya çıkan gençlik sorunlarını çarpıcı bir dille yansıtır üçüncü kitabı Kadın Korkusu'nda. Antalya'da geçimini zorluklar içinde sağlamaya çalışan yoksul kimselerin yaşamını konu edinen öykülerini sistemin yok etmeye çalıştığı aydınların dramı izler. Ne var ki onu yazın yaşamında beligin kılan Yörük Hikâyeleri adlı ikinci kitabıdır.

Duran, bu kitaptaki öykülerinde, tükenen göçebe toplumun kültürünü ve yaşam kaygısını işler. Alıp çıkarıverir Toros eteklerine. Kesit türü tarzında yazılmış öykülerin yedisi de bütünden koparılmış birer parça gibidir. Doğa ve insan sevgisi sinmiştir anlatımına. Dağ insanının baş eğmezlığini âdeta haykırmıştır. Yoz şehir kültüründen uzak tutmak istemiştir Yörük'ü. Beceremeyince mücadele etmeyi önermiştir; yol göstermiş, moral vermiştir.

Türkçenin bakireliğini korur tümcelerinde. Öyle bir dil kullanır ki okuyucuyu kendine bağlar. Tümceleri duyarlı birer şiir dizesi gibidir. Aktarılmak istenen yapmacıksız sunulur insana. Diyalogları Orhan Kemal'i, anlatımı Ahmet Arif'i anımsatır.

Her tümcesi okuyucuyu bağlayan zincirin birer halkasıdır.

"Fadime gelin koynuna sığmayan sütlü memelerini bastırarak ağaç tekneye un koydu ala çuvaldan."

Halkalar izler birbirini.

"Etim ile etini ısıttığım ve yüreğime tatlı bir korku verdiğin ilk geceden beri söylerim bunu sana..."

Gittikçe zincire dönüşür halkalar.

"Güneş, geceyi eritti. Sabahı getirdi, salıverdi dağlara, ovalara. Anamas Dağlarının çamlı yamaçlarını, kır dokularını, koyaklarını buğulu, sisli ışıttı güneş. Güz sabahının nemli soğuğunda, ala çuvallar dinç ellerin acelesiyle denk denk hazırlandı. Direkleri alınan kara çadırlar birden siliniverdiler düzlükten. Her çadır dürüsü bir mavzere kılıf olup yükleneceği develeri beklemeye başladılar."

Bağlar tümceler okuyucuyu.

"Deve bir çocuktur Yörük'ün gözünde, yüreğinde. Deve bir kardaştır: Çadırı, yükü yurt yerinde koyup gitmeyen. Deve bir kuştur. Çiçekler dünyayı süslerken Yörük'ü Teke'den yaylaya, göğün gözü buğulanınca Teke'ye uçurup duran..."

Göçler Yörük'ün canına tak etmiştir. "Sürüler bent tutmaz ırmak olunca" yurt edinmenin yollarını arar. Toprak her şeydir. Toprağa kök salma özlemi içini yakar Yörük'ün. Bu özlemini Yurt Yeri ve Öğrek öykülerinde giderir. Uğruna kan verdiği toprağı sahiplenir, ekenek tutar.

Duran Yılmaz, "görenek olalım Yörük milletine" dercesine sözcükleri yerli yerinde kullanır. "Halbuysa, papak, pavkırtmak, sölpümek, topalmak, yanlamak, zağlamak, zalım" sözcüklerini onun gibi yerli yerinde kullanan bir öykücüye rastlamak hayli zordur.

Yurt Yeri öyküsüne kitabın ilk sırası verilmiş. Tüm öykülerinde olduğu gibi insanı büyüleyen bir betimlemeyle başlar bu öykü de.

"Güz sıcaklarının sonu yaklaştı. Kışı muştulayan serinlikler yaylaları örtmeye başlar. İşte tam bu zamanda develerin, eşeklerin, sürülerin, Yörüklerin Teke'yi özleyen durgunlukları gelir üstlerine. Yalnız malların dillerini, gönüllerini sürülerin içinde birer çiçek gibi yetişen, yürekleri tutkulu tombul Yörük kızları bilir. Bir de çileli büyükler. Ve bir gün gelir, develer, eşekler, üzüm karası koyun sürüleri yerden bir ot koparıp yemezler. "

Artık "kundakta çocuk, ormanda sürü, kılıfta kaval tasadadır."

Sürünün başında, elli yıldır, Teke'den yaylaya, yayladan Teke ovasına göçmek Koca Memiş'i düşündürür olmuş. Kavalda ağıt çalar gibi görünen bakışında okunur düşünceleri.

Ne etsindi?

Altmış üç yıldır kınası gitmeyen saçına el atan evdaşı Sarı Zeynep de dayanamaz artık: "Biz yurtsuz geldik, yurtsuz mu geçeceğiz dünyadan?" düşüncesi diline yansır.

Koca Memiş kararını vermiştir. Yıllardır boş duran Tuzluburun kırlarına oba kurulacaktır. Varsın Mahmut Bey jandarmayla gelsin üstlerine. Bu toprakların kurtuluşu için Afyon cephesinde on yedi şehit vermiştir soyundan. Şehidi o verdiğine göre bu topraklarda payı olsundu.

Jandarma gelir üstlerine, toprağa tecavüzden.

Ama Koca Memiş bilgili deneyimlidir.

"Toprak bakiredir Yüzbaşı oğlum. Tecavüz falan etmedik. Geldik, oturduk. Yalnız arazi onunsa kanun yolu açıktır, öyle gelsin. Sen Türk'ün askerisin. Mahmut Bey'in ardına düşüp gelmesen daha iyi ederdin. Hem bak şu topraklara. Bağrı bir kere yarılmış mı sabanla? Bir dal gömülmüş mü yeşermesi için? Demek ki sahipsizdir. Boş duracağına işe yarasın..."

Yüzbaşı kanun bilendir. Çeker jandarmayı, gider.

Durmaz Mahmut Bey.

"Çadırların üstüne otuzuncu güneş doğmamıştı henüz. Duyuldu ki Mahmut Bey'le kardeşleri Urfa, Mardin, Siirt ellerinden üç kamyon dolusu zalım Kürt yiğidi getirmişler. İri, kıllı, yağız..."

Seslenir silahlar üç gün boyunca. Çadırlara tek kurşun sekmez, tek damla kan akmaz. Vuruşma gönülsüzdür. Bunu anlar Deli Hacı ve atar silahını. Yiğitbaşı Memo ile görüşür.

"Siz, oraların göçerlerisiniz. Süphan, Bingöl dağlarından Mardin, Urfa Siirt ovalarına, oralardan dağlara kovulup duran Yörükler... Ağaların kulu, Şıhların emziğisiniz. Biz de, biz de kardaşlar ovalardan Toroslara, Toroslardan ovalara kovulup duran Yörüklerdeniz. Aynı, sizcileyin yurtsuz, sahapsız, kul edilmeye çalışılan... Şu halde, siz demek biz demek bir bakıma. Biz varsak, sizi ezen ağalara karşı çıksak bize ne dersiniz? Biz de size öyle deriz işte. Şimdi derim ki bir yumruk olalım, inelim zalıma zalıma. Ne dersiniz?

"Tümümüz tek yumruk..." denir ve Yörük topraklanır.

Belgesel nitelikli uzun ve yorucu bir çalışmanın ürünü olan Yörük Hikâyeleri kitabı, başarılı öykülerden oluşan bir kitap olduğu yanı sıra, Batı Akdeniz coğrafyasının sosyal ve kültürel yapısı yönüyle de önemli bir kaynak kitap olduğu unutulmamalıdır.

_____

Morca dergisi, Sayı: 6, s. 13-14, Aralık 1995

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar