Adil Harmancı

Adil Harmancı

Mail: adilharmanci30@gmail.com

Dünyayı kim yönetiyor?

Hepimiz ABD’nin dünya siyasetindeki yerini, askeri ve ekonomik gücünü biliriz; çoğumuza göre dünyaya hükmeden tek ülke..!

Ve hep başkanların ismi geçer bu hükmetmede, başkan günün sonunda ya kahraman ya da haindir; hatta oradaki seçimler dünya “barışı” için hayat memat meselesi edilir, bu nedenle en iyi başkan arayışı hiç tükenmez..!

Rusya’nın, Almanya’nın, İngiltere’nin, Japonya’nın, Fransa’nın gücünü de biliyoruz tabi, onlar da bize göre dünyaya hükmeden, siyasette yön ve yöntem belirleyen ülkeler…

Tabi yine liderlerin isimlerini öne çekmek kaydıyla…

“AB” adı altında birlik oluşturan devletler ile NATO, BM ve IMF gibi yapılanmaların da olduğu bu haritayı bir biçimde hepimiz kendimizce yorumlayabiliyoruz.

Bunda bir sorun yok!

Ancak sanayi devriminden bu yana, “daha çok tüketim için daha çok kaynak” arayışında olan şirketlerin, dünyada olup bitenlerle ilgili rollerini nedense pek kimse dile getirmez!

Barış ve savaş durumlarında, antlaşmalarda, harita çizimlerinde bu şirketlerin rolü nedir, bunu pek hesaba katmayız.

Çünkü herhangi bir savaş, ya da barış durumunda doğal olarak sadece ülke ve lider isimleri ön plana çıkar, şirketler ise, hep geride gizlenmiş halde durur.

Oysa David C. Korten, “Dünyayı Yöneten Şirketler” adlı kitabında aslında dünyayı ve olayları kimin yönettiğini, belgeleriyle ipuçlarını veriyor.

İnsanlığın son 200 yıllık geçmişini sorgulayan Korten, şirket küreselleşmesinin ortaya çıkardığı tehditler, ekosistemin buna dayalı olarak dengesini yitirmesi, kaynakların ve paranın adil olmayan bir şekilde paylaşılması ve bunun sonucunda ortaya çıkan sorunları kitabında ortaya koyarken, “lider” kavramı tam anlamıyla yer değiştiriyor;

Siz artık anlıyorsunuz ki, lider ve yöneten, aslında dünyayı kendi çıkar çarkında döndüren şirketlerden başkası değil!

Hani başımıza gelenleri çoğunlukla “komplo teorileri” diye nitelendirilen tahmini fikirlerle açıklamaya çalışıyoruz ya, ama Korten’in de eserinde bahsettiği gibi galiba dünyayı ele geçiren şirketlere baktığımız zaman fazla da “komplo teorisi” sayılmaz düşündüklerimiz…

İşte böyle bir gerçeklikte sanırım devrim hareketleri, çevrecilik, adalet kavramı, eşitlik ve özgürlük arayışları, bugünkü haritanın şekillenmesi ve de “halkların kaderini tayin hakkı” kavramına daha farklı bir gözle bakmak gerekiyor.

Siyasetçisinden, güvenlik görevlisine, öğretmeninden işçisine ve en gözde liderine kadar tüm herkesi yaşamsal ihtiyacı olan maaşlarını ödeyerek avucunda tutan bu şirketler, istemediğinde yağmur bile yağar mı, şahsen kuşkuyla bakarım?!

İşte tam da bu noktada, yengi ve yenilgilerde, işlerin yolunda gitmediği anlarda, kendi içimizde “köstek-destek” arayışımız yok mu, belki en fazla gülünç duruma düştüğümüz andır.

Bu davranışımız, iliğine kadar bizi yöneten ve sömüren, dünyayı elinde bulunduran sermayedarlara, tebessüm ettiren davranışlar oluyor.

Peki, kimdir dünyayı yöneten ve çoğu aile şirketi olan bu şirketler?

Siyaset ve ekonomi dünyasının üzerinde birleştiği o şirketler, şunlar:

New York’ta Goldman Sachs, Rockefeller’lar, Loebs Kuh ve Lehman’lar, Londra ve Paris’te Rothschild’ler, Hamburg’un ve Paris’in Warburg’ları, Israil’de Lazard’lar ve Roma’da Moses Seif’ler.

Dünyanın şu anki en büyük şirketleri ise;

Bank of America, JP Morgan, Citigroup, Wells Fargo, Goldman Sachs ve Morgan Stanley.

Tabi bunların her birinin hissedarları ve ülkelerde kurdukları ağlar var.

Sanırım bu aile şirketlerinin yaşamımızdaki yerini, etkisini ve rolünü kestirmeden, olayları kedi arzumuz doğrultusunda değerlendirmemiz oldukça eksik kalır.

Dünyayı yöneten aile şirketleri bir duvar gibi karşımızda dururken, kendi içimizde “kahramanlar” üretmemiz, felsefeye sığınmamız ne kadar gerçekçi, bu da hakikaten tartışılır bir durum..!

Facebook Yorum

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar